İngilizce Eşdizimler (Collocations-words go together) (238 cümle örneği)24 min read

İngilizcede eşdizimler (collocations) beraber kullanılan iki veya daha fazla kelimedir.collocations

Bu ikili kelimeler (collocations) anadili ingilizce olanların kulağına doğru geliyor ve sürekli bunları kullanıyorlar.

Diğer taraftan alternatif seçenekler de kulağa doğru gelmiyor.

Örneğin;

NaturalNatural değil
the fast trainthe quick train
fast foodquick food
a quick showera fast shower
a quick meala fast meal
Make the bedDo the bed
Do the dishesMake the dishes
Heavy showersStrong showers
Strong windHeavy wind

Neden collocation (eşdizimler) öğrenmeliyiz?

İngilizce konuşmanız daha natürel hale gelir ve daha kolay anlaşılır.

Kendinizi ifade etmenin daha zengin yollarını bulursunuz.

Beynimiz tekli kelimelere göre blokları ve kelime öbekleri halinde daha kolay hatırlıyor.

Sample Collocations

Eşdizimlerin (collocations) birden çok çeşidi bulunuyor. Sıfat, zarf, isim, fiillerden çeşitli kombinasyonlar oluşabiliyor.

1. adverb + adjectiveWe entered a richly decorated room.
2. adjective + nounThe doctor ordered him to take regular exercise.
3. noun + nounI’d like to buy two bars of soap please.
4. noun + verbSnow was falling as our plane took off.
5. verb + nounI always try to do my homework in the morning, after making my bed.
6. verb + expression with prepositionAt first her eyes filled with horror, and then she burst into tears.
7. verb + adverbShe placed her keys gently on the table and sat down.

 

Collocation için sözlük: https://www.freecollocation.com/

 

Başka bir örnek;

Kaynak: https://www.instagram.com/p/B3JfnDHHNfW/?utm_source=ig_web_copy_link

 

MAKE ve DO Eşdizimleri (Collocations)

Temel olarak make ve do için ingilizcede kesin bir kural bulunmuyor.

Genel olarak birşeyler inşa ettiğimizde, yarattığımızda veya oluşturduğumuzda “make” kullanırız, göreve aktiviteler için “do” kullanırız.

MAKE:Make a cake
Make a dress
Make a bracelet
The belt is made of genuine leather.
The toy was made in China.
DO:Do a translation
Do the gardening
Do your homework
What are you doing this week-end?
She does everything around the house.
I’m bored doing nothing. Can I do anything to help?

 

Make ve do bunlardan sadece iki tanesi. 4.000 tane Collocation (eşdizim) kelime öbeği içeren aşağıdaki listeyi hayatınıza mutlaka katın. Konuşma ve duymanızda çok hızlandığınızı farkedeceksiniz.

 

4.000 tanelik collocation listesi excelini indir.

Liste çok uzun olduğu için her collocationun cümle örneği ve anlamı listenin içinde maalesef yok. İkisinin de olduğu collocationları içeren 200+lık bir listeyi kısalttım ve aşağıda inceleyebilirsiniz.

İngilizce eşdizim collocation kelime öbeği listesi

Kısa listenin excel halini buradan indirebilirsiniz.

SırakelimecollocationTürkçesiÖrnek cümleTürkçesi
1activeactively involvedaktif olarak dahil olmakHe’s been actively involved in politics for 30 years.30 yıldır aktif olarak siyasetin içindedir.
2askask a favourBir iyilik istemekCan I ask a favour?Bir iyilik isteyebilir miyim?
3ask a questionbir soru sormakSally interrupted me in midstream to ask a question.Sally, bir soru sormak için akışın ortasında sözümü kesti.
4ask for adviceakıl danışmakYou should go to your doctor and ask for advice.Doktorunuza gitmeli ve tavsiye almalısınız.
5ask for directionsyön sormakHow do you ask for directions in Korea?Kore’de yol tariflerini nasıl sorarsınız?
6ask permissionizin istemekYou must ask permission if you want to leave early.Erken ayrılmak istiyorsanız izin almalısınız.
7badbad moodkötü ruh haliThe news had put him in a bad mood.Haberler onu kötü bir ruh haline sokmuştu.
8badly damageağır hasarThe hurricane badly damaged the whole area.Kasırga tüm bölgeye ağır hasar verdi.
9bigbig brother / big sisterağabey / ablaJake was my big brother and I admired him.Jake benim ağabeyimdi ve ona hayrandım.
10big dealbüyük anlaşmaThis audition is a big deal for Joey.Bu seçmeler Joey için çok önemli.
11big moneybüyük paraJohn won big money in Vegas last year.John geçen yıl Vegas’ta büyük para kazandı.
12bitterybitterly coldacı soğukThey set off on a bitterly cold winter morning.Acı soğuk bir kış sabahı yola çıktılar.
13bitterly disappointedacı hayal kırıklığıSam was bitterly disappointed with the result.Sam, sonuçtan dolayı büyük bir hayal kırıklığına uğradı.
14breakbreak a lawBir Kanunu ÇiğnemekIf you break a law, you go to prison.Bir yasayı çiğnerseniz hapse girersiniz.
15break a promisesözünü tutmamakI know he wouldn’t break a promise to me, so I try to keep this promise.Bana verdiği sözden dönmeyeceğini biliyorum, bu yüzden bu sözü tutmaya çalışıyorum.
16break a recordrekor kırmak“You and me, today we’re going to break a record, ” he said.Sen ve ben, bugün bir rekor kıracağız dedi.
17catchcatch a coldüşütmekIf you get caught in the rain, you might catch a cold.Yağmura yakalanırsanız soğuk algınlığına yakalanabilirsiniz.
18catch sight ofgözüne ilişmekAs the group turns to leave, Sayid catches sight of the cat.Grup gitmek için dönerken Sayid kediyi görür.
19comecome closeyakına gelThe movie was so boring that I came close to walking out of the cinema.Film o kadar sıkıcıydı ki sinemadan çıkmak üzereydim.
20come to a conclusionbir sonuca varmakThe debate did not come to a conclusion until yesterday.Tartışma düne kadar bir sonuca varmadı.
21come to a realizationfarkına varmakI have just come to a realization!Az önce bir gerçeğin farkına vardım!
22come to a stopdurmakSuddenly the music came to a stop.Aniden müzik durdu.
23come to an endsona ermekI wondered if my football career was coming to an end.Futbol kariyerimin sona ermekte olup olmadığını merak ettim.
24come to sb’s rescuesb’yi kurtarmaya gelHe was about to drop a huge tray of dishes when Brad came to his rescue.Brad imdadına yetiştiğinde büyük bir tabak tepsisini düşürmek üzereydi.
25completecompletely differenttamamen farklıThe twins have completely different personalities.İkizlerin tamamen farklı kişilikleri vardır.
26deepdeeply dividedderinden bölünmüşThe referendum left the country deeply divided.Referandum ülkeyi derinden ikiye böldü.
27deeply regretderin pişmanlık duymakI deeply regret the loss of your loved one.Sevdiğiniz kişinin kaybına derinden üzüldüm.
28timedeparture timehareket saatiDo you know your exact departure time?Tam kalkış saatinizi biliyor musunuz?
29deskdesk jobsmasa işleriYoung people have gone away to college and taken desk jobs.Gençler üniversiteye gittiler ve masa başı işler aldılar.
30directdirect flightDoğrudan uçuşThis is the first direct flight to Tokyo.Bu, Tokyo’ya ilk doğrudan uçuştur.
31dodo a dealanlaşma yapmakThe unions are ready to do a deal over pay.Sendikalar maaş konusunda bir anlaşma yapmaya hazır.
32do a favourBir iyilik yapmakCouldn’t you do a favour and leave me alone?Bir iyilik yapıp beni rahat bırakamaz mısın?
33do betterdaha iyisini yapmakWe’ll do better next time, I’m sure.Bir dahaki sefere daha iyi yapacağımızdan eminim.
34do businessiş yapmakIt’s been a pleasure to do business with you.Sizinle iş yapmak bir zevkti.
35do damagezarar vermekDid the flood do much damage?Sel çok zarar verdi mi?
36do goodiyi yapmakIf I do good next year, I can come out then.Gelecek yıl başarılı olursam, o zaman çıkabilirim.
37do harmzarar vermekDrugs can do harm to you.Uyuşturucular size zarar verebilir.
38do laundryçamaşır yıkamakShe loves to do laundry.Çamaşır yıkamayı sever.
39do the dishesbulaşıkları yıkamakHe often helps his wife do the dishes.Sık sık karısının bulaşıkları yıkamasına yardım eder.
40do the ironingütü yapmakI have to do the ironing, and there’s lots of it.Ütüyü ben yapmalıyım ve çok fazla var.
41do the shoppingalışveriş yapmakI always do the shopping on a Monday.Alışverişi her zaman Pazartesi günü yaparım.
42do the washing upbulaşık yıkamakI’ll do the washing up and you can put Johnny to bed.Ben bulaşıkları yıkayacağım, sen de Johnny’yi yatırabilirsin.
43do welliyi yapmakA business can’t do well without good management.Bir işletme, iyi bir yönetim olmadan başarılı olamaz.
44do workişi yapmakStudents do work experience in local firms.Öğrenciler yerel firmalarda iş deneyimi yaşarlar.
45do your besten iyisini yapmakIt doesn’t matter if you fail, just do your best.Başarısız olmanız önemli değil, sadece elinizden gelenin en iyisini yapın.
46do your dutygörevini yapmakDo your duty without regard to the consequences.Sonuçlarına aldırış etmeden görevinizi yapın.
47equalequal rightseşit haklarWomen demanded equal rights.Kadınlar eşit haklar talep etti.
48freefreely appreciateözgürce takdir etmekWe freely appreciate the current difficulties in this market.Bu pazardaki mevcut zorlukları açıkça anlayabiliyoruz.
49frontfront doorön kapıA gust of wind blew the front door shut.Sert bir rüzgar ön kapıyı kapattı.
50fullfully recognizetamamen tanımakI fully recognize your need to improve your career.Kariyerinizi geliştirme ihtiyacınızın tamamen farkındayım.
51fully understandhepsini anlamakThe store manager fully understood why the customer was annoyed.Mağaza yöneticisi, müşterinin neden rahatsız olduğunu tam olarak anladı.
52getget a callÇağrı almakI didn’t get a call from anyoneKimseden telefon almadım
53get a chancebir şans yakalamakI get a chance to sleep in at the weekend.Hafta sonu uyumak için bir şansım oluyor.
54get a jobbir işe girmekHe wanted to see if he could get a job with us.Bizimle bir iş bulup bulamayacağını görmek istedi.
55get a jokeşaka olsunI go there to get a joke each day.Oraya her gün bir şaka bulmak için giderim.
56get a move onacele etmekYou’d better get a move on or you’ll miss the bus!Harekete geçseniz iyi olur, yoksa otobüsü kaçırırsınız!
57get a shockŞok olmakThey’ll get a shock when they get this bill.Bu faturayı aldıklarında bir şok yaşayacaklar.
58get a ticketbilet almakCan you get a ticket for me?Benim için bir bilet alabilir misin?
59get an ideafikir edinmekI’ve got an idea. I think the kids would love a picnic!Bir fikrim var. Bence çocuklar pikniğe bayılır!
60get angrysinirlenmekHis father got angry when Justin damaged his car.Justin arabasına hasar verdiğinde babası sinirlendi.
61get arounddolaşmakIt’s not easy to get around the city without a map.Harita olmadan şehirde dolaşmak kolay değildir.
62get awaykurtulmakThe burglars got away before the police arrived.Hırsızlar polis gelmeden kaçtı.
63get betteriyileşmekI hear you’ve got the ‘flu. I hope you’ll get better soon.Grip olduğunu duydum. Geçmiş olsun.
64get cold feetüşümekTom wanted to enter the competition but at the last minute he got cold feet.Tom yarışmaya katılmak istedi ancak son dakikada çekindi.
65get crackingçatırdamakYou’d better get cracking Alex or you’ll never get your homework done.Alex’i çözsen iyi olur yoksa ödevini asla bitiremezsin.
66get darkkaranlığın basmasıIt gets dark very early in the winter.Kışın çok erken karanlık olur.
67get divorcedboşanmakTom and Amy announced their decision to get divorced.Tom ve Amy boşanma kararlarını açıkladılar.
68get dressed/ undressedgiyin / soyunThe first thing I do in the morning is get dressed.Sabahları yaptığım ilk şey giyinmek.
69get drunksarhoş olmakYou can go to the party but don’t get drunk!Partiye gidebilirsiniz ama sarhoş olmayın!
70get excitedheyecanlanmakThe children got excited when they saw the clown.Çocuklar palyaçoyu görünce heyecanlandılar.
71get into troublebaşı belaya girmekIf you get into trouble, don’t hesitate to ask for help.Başınız belaya girerse yardım istemekten çekinmeyin.
72get lostkaybolmakWe always get lost in London.Londra’da her zaman kayboluruz.
73get marriedevlenmekTom and Sarah are getting married.Tom ve Sarah evleniyorlar.
74get movingharekete geçmekThe traffic is already heavy so let’s get moving.Trafik zaten yoğun, bu yüzden harekete geçelim.
75get nowherehiçbir yere varmamakI’m trying to repair the machine but I’m getting nowhere.Makineyi tamir etmeye çalışıyorum ama hiçbir yere varamıyorum.
76get oldyaşlanmakHe’s getting old and his hearing isn’t very good.Yaşlanıyor ve işitmesi pek iyi değil.
77get on withiyi geçinmekBe quiet and get on with your homework!Sessiz ol ve ödevine devam et!
78get out ofçıkmakSome husbands manage to get out of doing the dishes.Bazı kocalar bulaşıkları yıkamaktan sıyrılmayı başarırlar.
79get permissionizin almakYou have to get permission to copy the article.Makaleyi kopyalamak için izin almanız gerekir.
80get readyHazırlanmakHurry up! It’s time to get ready for school.Acele etmek! Okula hazırlanma zamanı.
81get rid ofkurtulmakLet’s get rid of everything we don’t use!Kullanmadığımız her şeyden kurtulalım!
82get sleepuyumakIt’s important to get sleep so don’t stay up too long.Uyumak önemlidir bu nedenle çok uzun süre ayakta kalmayın.
83get somewherebir yere gitmekThe technician has arrived. Now we’ll get somewhere!Teknisyen geldi. Şimdi bir yere varacağız!
84get startedBaşlamakIt’s time for the meeting to begin so let’s get started.Toplantının başlama zamanı geldi, o yüzden başlayalım.
85get the driftkastettiğini anlamakI didn’t understand every word but I got the drift.Her kelimeyi anlamadım ama kastettiğini anladım.
86get the messagemesajı almkaWhen Tony pointed to his watch, I got the message – it was time to leave.Tony saatini işaret ettiğinde mesajı aldım – ayrılma zamanı gelmişti.
87get the sackkovulmakThe employee was caught stealing so he got the sack.Çalışan hırsızlık yaparken yakalandı ve kovuldu.
88get thereoraya ulaşmakThe climb will be difficult but we’ll get there.Tırmanış zor olacak ama oraya ulaşacağız.
89get tiredyorulmakI get tired of educating people.İnsanları eğitmekten bıktım.
90get to sleepUyumakHe couldn’t get to sleep because he was too excited.Çok heyecanlı olduğu için uyuyamadı.
91get togethertoplanmakWhy don’t we all get together for lunch one day?Neden bir gün öğle yemeği için bir araya gelmiyoruz?
92get upsetüzülmekI knew John would get upset when he got the sack.John’un kovulduğu zaman üzüleceğini biliyordum.
93get used toalışmakYou’ll get used to spicy food when you move to India.Hindistan’a taşındığınızda baharatlı yiyeceklere alışacaksınız.
94givegive a handbir el verHe always give a hand to anyone in difficulty.Zor durumda olan herkese her zaman yardım eder.
95give an advicetavsiye vermekWe are here to give people advice about health issues.İnsanlara sağlık sorunları hakkında tavsiye vermek için buradayız.
96give birthdoğurmakI’m pregnant and I’ll give birth.Hamileyim ve doğum yapacağım.
97give evidenceifade vermekI was asked to give evidence at the trial.Duruşmada ifade vermem istendi.
98give noticeönceden haber vermekShe’s given notice that she intends to leave.Ayrılmak niyetinde olduğu bildirildi.
99give permissionizin vermekThe city authorities gave permission for the rally to take place.Şehir yetkilileri mitingin yapılmasına izin verdi.
100give rise tosebep olmakThey can give rise to cosmetic concerns.Kozmetik endişelere yol açabilirler.
101give somebody a callbirini aramakI’ll give you a call later in the week.Haftanın ilerleyen saatlerinde sizi arayacağım.
102give somebody a chancebirine bir şans verIt gives me a chance to get away from soccer a little.Bana futboldan biraz uzaklaşma şansı veriyor.
103give somebody a liftbirine yardım etPlease give me a lift onto the saddle.Lütfen beni eyere bindirin.
104give something a gobir şey denemekI doubt if he’ll listen to advice from me, but I’ll give it a go.Benden tavsiye dinleyeceğinden şüpheliyim ama deneyeceğim.
105give thought (to)fikir vermek (do)Have you given any more thought to going back to school?Okula geri dönmeyi hiç düşündünüz mü?
106give wayyol vermekYou must give way to any pedestrians on the crossing.Geçitteki yayalara yol vermelisiniz.
107gogo baldkel olmakMany men go bald at an early age.Birçok erkek erken yaşta kelleşir.
108go bankruptbatmakThe company is about to go bankrupt.Şirket iflas etmek üzeredir.
109go crazydelirmekThe old man is going to go crazy.Yaşlı adam çıldıracak.
110go on a datebiriyle randevuya çıkmakAs for myself I doubt I’ll ever go on a date.Kendime gelince, bir randevuya çıkacağımdan şüpheliyim.
111go out of fashionmodası geçmekTheir music will never go out of fashion.Müziklerinin modası asla geçmeyecek.
112go smoothlysorunsuz gitThe process did not always go smoothly.Süreç her zaman sorunsuz ilerlemedi.
113greatgreat deal ofbayağı birgreat deal of timeçok zaman
114havehave a babyBebeğe sahipShe’s going to have a baby.Bir bebeği olacak.
115have a chatlaflamakI’ll have a chat to John about it.Bu konuda John’la konuşacağım.
116have a godenemekCan I have a go on your guitar?Gitarını deneyebilir miyim?
117have a lookbir bakmakCan I have a look at your wedding photos?Düğün fotoğraflarınıza bakabilir miyim?
118have a righthakkı varPeople have a right to be heard and express their views.İnsanların duyulma ve görüşlerini ifade etme hakları vardır.
119have a wordbir sözün varCan I have a word with you?Seninle biraz konuşabilir miyim?
120have access (to)izni var)Who had access to my computer while I was away?Ben uzaktayken bilgisayarıma kimin erişimi vardı?
121have an effect (on)etkisi olmak)Did increasing the price have much effect on sales?Fiyatı artırmanın satışlar üzerinde çok etkisi oldu mu?
122have an ideabir fikrim varI’ve just had a really good idea!Aklıma gerçekten iyi bir fikir geldi!
123have roomoda varWe don’t have room for a pool table in our apartment.Dairemizde bilardo masası için yer yok.
124have sexseks yapmakI had heard that the girls are forced to have sex.Kızların seks yapmaya zorlandıklarını duymuştum.
125have the chance (to)şansına sahip olmak (yapmak)You will have the chance to ask questions at the end.Sonunda soru sorma şansınız olacak.
126have timezaman varHopefully we should have time to prepare.Umarım hazırlanmak için zamanımız olmalıdır.
127have troublebaşı beladaI know you have trouble with eye contact.Göz teması kurmakta sorun yaşadığınızı biliyorum.
128heavyheavily armedağır silahlıThe soldiers guarding the building were all heavily armed.Binayı koruyan askerlerin tümü ağır silahlıydı.
129heavy trafficağır trafikIt has been widely praised for reducing heavy traffic in the city.Şehirdeki yoğun trafiği azalttığı için geniş çapta övülmüştür.
130highhigh standardsyüksek standartlarWe aim to maintain high standards of customer care.Yüksek müşteri hizmetleri standartlarını korumayı hedefliyoruz.
131highly unlikelyhiç alışılmadık bir şekildeIt is highly unlikely that he’ll be late.Geç kalması pek olası değildir.
132honestlyhonestly believedürüstçe inanI honestly believe he is telling the truth.Dürüst olmak gerekirse, onun doğruyu söylediğine inanıyorum.
133keepkeep a diarygünlük tutmakI decided to keep a diary of our trip to Toronto.Toronto gezimizin günlüğünü tutmaya karar verdim.
134keep a promisesözünü tutIt is easier to make a promise than to keep a promise.Söz vermek, sözünü tutmaktan daha kolaydır.
135keep a secretsır tutmakCan I trust you to keep a secret?Sır saklama konusunda sana güvenebilir miyim?
136keep in touchiletişimi koparmamakI keep in touch with a lot of my friends around the world.Dünyanın her yerinden birçok arkadaşımla iletişim halindeyim.
137keep quietsessiz olmakPlease, keep quite when I’m on the phone.Lütfen ben telefondayken sessiz olun.
138keep recordskayıtları tutmakIt’s usual to keep records of all expenses.Tüm harcamaların kayıtlarını tutmak normaldir.
139keep scoreSkor tutmakWe have to keep scoring the points in the fourth quarter.Dördüncü çeyrekte sayı atmaya devam etmeliyiz.
140keep the changeÜstü kalsınI told the taxi driver to keep the change.Taksi şoförüne üstü kalsın dedim.
141keep your balancedengeni koruYou must learn to keep your balance in skating.Paten yaparken dengenizi korumayı öğrenmelisiniz.
142legallegal adviceyasal tavsiyeGood legal advice can be expensive.İyi yasal tavsiye pahalı olabilir.
143makemake a bedYatağını yapmakI can make a bed for you in the other bedroom.Diğer yatak odasında senin için bir yatak yapabilirim.
144make a decisionkarar vermekHave you made a decision yet?Henüz bir karar verdiniz mi?
145make a differencebir fark yaratmakI can make a difference in this world.Bu dünyada bir fark yaratabilirim.
146make a fortuneServet yapmakI could make a fortune as a research consultant on these projects.Bu projelerde araştırma danışmanı olarak bir servet kazanabilirim.
147make a fussyaygara koparmakI didn’t make a fuss over their costumes, or dress up myself.Kostümleri konusunda yaygara koparmadım veya kendim giyinmedim.
148make a livinggeçinmekShe will worry about making a living when she gets there.Oraya vardığında geçimini sağlama konusunda endişelenecek.
149make a messOrtalığı birbirine katmakShe didn’t like to make a mess.Ortalığı dağıtmayı sevmezdi.
150make a mistakehata yapIt’s easy to make a mistake.Hata yapmak kolaydır.
151make a note (of)Not almak)I’ll make a note of our next meeting in my diary.Bir sonraki görüşmemizi günlüğüme not edeceğim.
152make a profitkar elde etmekWe can’t undertake that you will make a profit.Kâr elde edeceğinizi taahhüt edemeyiz.
153make a reservationrezervasyon yaptırmakWe make a reservation with an airline or travel agent.Bir havayolu veya seyahat acentesi ile rezervasyon yaparız.
154make amendstelafi etmekShe tried to make amends by inviting him out to dinner.Onu akşam yemeğine davet ederek durumu telafi etmeye çalıştı.
155make an appointmentrandevu almakI’d like to make an appointment with Doctor Evans, please.Doktor Evans’la bir randevu ayarlamak istiyorum, lütfen.
156make an effortçaba gösterWe need to make an effort to do well in this competition.Bu rekabette başarılı olmak için çaba göstermeliyiz.
157make an excusebir bahane uydurI suppose I could make an excuse.Sanırım bir bahane bulabilirim.
158make an offerBir teklif yapmakI’ve decided to make an offer on it.Bunun için teklif yapmaya karar verdim.
159make believeinandırmakLet’s make believe we are doctors.Doktor olduğumuza inandıralım.
160make changesdeğişiklik yapmakWe need to make some changes to the schedule.Programda bazı değişiklikler yapmamız gerekiyor.
161make contacttemas kurmakWe’d like to make contact with other schools in the area.Bölgedeki diğer okullarla iletişim kurmak istiyoruz.
162make friendsarkadaş edinmekThey made friends with the children next door.Yandaki çocuklarla arkadaş oldular.
163make lovesevişmekHe refused to make love before they were married.Evlenmeden önce sevişmeyi reddetti.
164make progressilerlemekWe will just be looking to make progress from last year.Geçen yıldan ilerleme yapmaya çalışacağız.
165make roomyer açmakI had taken a big painting off the wall to make room.Yer açmak için duvardan büyük bir tablo almıştım.
166make sensemantıklı olmak/anlamlı gelmekThey tried to make sense of her mumblings.Mırıldanmalarına anlam vermeye çalıştılar.
167make something easybir şeyi kolaylaştırmakHe didn’t make it easy for me to leave.Ayrılmamı kolaylaştırmadı.
168make sureemin olmakCan you make sure we have enough copies of the report for everybody at the meeting?Toplantıdaki herkese yetecek kadar raporun elimizde olduğundan emin olabilir misiniz?
169nicenice timegüzel zamanI was having a nice time here for about three days.Yaklaşık üç gündür burada güzel vakit geçiriyordum.
170officeoffice jobofis işiI like to work outdoors, but my brother prefers an office job.Açık havada çalışmayı seviyorum ama erkek kardeşim bir ofis işini tercih ediyor.
171outout like a lightkendinden geçmiş gibi“As soon as he went to bed he was out like a light.”Yatağa gider gitmez kendinden geçti.
172out of characterkarakterine aykırı“The way she panicked was out of character for her.”Panikleme şekli onun karakterine aykırıydı.
173out of circulationiletşimde olmamak“I’m going to do a summer course so I’ll be out of circulation for a while.“Bir yaz kursu yapacağım, bu yüzden bir süre ortalıkta olmayacağım.
174out of earshotişitme mesafesi dışında“They waited until Tess was out of earshot before discussing her surprise birthday party.”Sürpriz doğum günü partisini konuşmadan önce Tess’in işitme mesafesinden çıkmasını beklediler.
175out of harm’s wayzarar görmeden“You’d better put that glass bowl out of harm’s way.”O cam kaseyi zarar görmeyecek bir yere koysan iyi olur.
176out of sight, out of mindgözden ırak olan gönülden de ırak olur“Since I moved, my old friends seem to have forgotten me – out of sight, out of mind!”Taşındığımdan beri, eski arkadaşlarım beni unutmuş görünüyor – gözden uzak, akıllardan uzak!
177out of sortskeyifsiz“The baby is out of sorts today. Perhaps he’s cutting a tooth.”Bebek bugün keyifsiz. Belki de dişini kesiyordur.”
178out of syncsenkron dışında“The traffic lights are out of sync and causing a lot of confusion.”Trafik ışıkları senkronize değil ve çok fazla kafa karışıklığına neden oluyor.”
179out of the blueküt diye“I had almost given up hope when out of the blue I was offered a job!”Birdenbire bana bir iş teklif edildiğinde neredeyse umudumu kesmiştim!
180out of the pictureresmin dışında“We were beaten in the semi-finals, so that’s us out of the picture!”Yarı finalde yenildik, yani bu bizi resmin dışında bıraktı!
181out of the questionSorunun dışında“Buying a new car is out of the question – we simply can’t afford it.”Yeni bir araba satın almak söz konusu değil – bunu karşılayamayız.
182out of this worldolağanüstü“The hotel was very comfortable and the food was out of this world.”Otel çok rahattı ve yemekler olağanüstü idi.
183out of touchiletişim içerisinde olmamak“I’ve been out of touch with Caroline since we left college.”Üniversiteden ayrıldığımızdan beri Caroline ile iletişimimi kopardım.
184out of your depthSenin bilgi ve yeteneğin dışında“The level was so high that I felt out of my depth.“Seviye o kadar yüksekti ki, derinliğimin dışında hissettim.
185out of your own pocketkendi cebinden“Breakfast is included but you must pay for lunch out of your own pocket.”Kahvaltı dahildir ancak öğle yemeğini kendi cebinizden ödemeniz gerekir.
186out on a limbsoyutlanmış“Jack was out on a limb with his proposal – nobody supported his idea.”Jack, teklifi konusunda kararsızdı – kimse onun fikrini desteklemedi.
187out to lunchaklı başında olmayan“He’s hopeless as a leader – considered as ‘out to lunch’ by the group.”Lider olarak umutsuz – grup tarafından ‘aklı başında olmayan’ olarak görülüyor.
188painfulpainfully shyacı verici derecede utangaçAs a child I was painfully shy – I didn’t speak much.Çocukken acı verici derecede utangaçtım – fazla konuşmazdım.
189paypay a billfatura ödemekI refuse to pay a bill if I am not satisfied with the service.Hizmetten memnun kalmazsam fatura ödemeyi reddediyorum.
190pay a visitziyaret etmekIf you have time, pay a visit to the local museum.Vaktiniz varsa yerel müzeyi ziyaret edin.
191pay attentiondikkat etmekThe teacher told the student to pay attention to his spelling.Öğretmen, öğrenciye yazımına dikkat etmesini söyledi.
192perfectlyperfectly normaltamamen normalIt’s perfectly normal to be nervous before an exam.Bir sınavdan önce gergin olmak tamamen normaldir.
193personalpersonal belongingskişisel eşyalarYou should be given a private locker to store your personal belongings.Kişisel eşyalarınızı saklamanız için size özel bir dolap verilmelidir.
194positivepositively encourageolumlu bir şekilde teşvik etmekWe’d like to positively encourage you to buy this stock.Sizi bu hisseyi satın almaya teşvik etmek isteriz.
195rainyrainy dayyağmurlu günIt’s a cold rainy day in October.Ekim ayında soğuk, yağmurlu bir gün.
196readilyreadily availablehazırInformation is readily available for visitors.Bilgiler ziyaretçiler için hazır bulunur.
197readily endorseskolayca onaylamakOur company readily endorses his run for office.Şirketimiz, adaylığını kolayca onaylar.
198reasonablereasonably happymakul derecede mutluSince moving to London Carla seems reasonably happy.Londra’ya taşındığından beri Carla oldukça mutlu görünüyor.
199reasonably priceduygun fiyatlıHousing is reasonably priced in this area.Bu bölgede konut makul fiyatlara sahiptir.
200savesave liveshayat kurtarmakSpotting the disease early can save lives.Hastalığı erken tespit etmek hayat kurtarabilir.
201saysay goodbyeElveda demekI just have to say goodbye to Jane.Jane’e veda etmem gerekiyor.
202say sorryözür dilemekWhy should I say sorry when it’s not my fault?Benim hatam olmadığı halde neden özür dilemeliyim?
203seriousseriously illciddi bir şekilde hastaThe doctor informed us that dad was seriously ill.Doktor bize babamın ciddi şekilde hasta olduğunu bildirdi.
204sincerelysincerely hopeIçtenlikle umutI sincerely hope you will be rewarded for your work.Çalışmanızın karşılığını alacağınızı içtenlikle umuyorum.
205strongstrongly recommendşiddetle tavsiye ederimI’d like to strongly recommend you visit an employment specialist.Bir istihdam uzmanını ziyaret etmenizi şiddetle tavsiye ederim.
206taketake a breakara vermekI wanted to take a break and work on some things.Bir ara vermek ve bazı şeyler üzerinde çalışmak istedim.
207take a riskrisk almakShe is left with little choice but to take a risk.Risk almaktan başka seçeneği kalmadı.
208take a seatoturmakTake a seat while I get you something to drink.Ben sana içecek bir şeyler getirirken otur.
209take a stepadım atmakI take a step into the center of the circle.Çemberin merkezine doğru bir adım atıyorum.
210take actionharekete geçmekWe must take action to cut vehicle emissions.Araç emisyonlarını azaltmak için harekete geçmeliyiz.
211take care ofbakmak / ilgilenmekWe had a chance to take care of our own business.Kendi işimize bakma şansımız oldu.
212take notesNot almakHe drew out his notebook and began to take notes.Defterini çıkardı ve not almaya başladı.
213take partyer almakHe will take part in this contest.Bu yarışmaya katılacaktır.
214take placeyer almakThe wedding will take place in October.Düğün Ekim ayında gerçekleşecektir.
215totaltotally rejecttamamen reddetmekThey totally reject any compromise in these negotiations.Bu müzakerelerde herhangi bir uzlaşmayı tamamen reddediyorlar.
216timelong timeuzun zamanI first met Jennifer a long time ago.Jennifer ile uzun zaman önce tanıştım.
217save timeZamandan tasarruf etmekYou’ll save time if you turn off your smart phone and concentrate on the lesson.Akıllı telefonunuzu kapatıp derse konsantre olursanız zaman kazanırsınız.
218take timezaman almakHer mental scars will take time to heal.Zihinsel yaralarının iyileşmesi zaman alacaktır.
219take your timeacele etmeyinWhatever you do, slow down and take your time.Ne yaparsanız yapın, yavaşlayın ve acele etmeyin.
220forvote foriçin oylamakThere were 21 votes for and 17 against the motion, with 2 abstentions.Önerge için 21 lehte, 17 ret oyu ve 2 çekimser oy vardı.

 

Tavsiye yazı: Hafıza teknikleri: Hafızanızı geliştirmeniz için 29 Altın Yöntem [Bilim destekli]

 

Test& Quiz. Kendinizi test edin

https://english-at-home.com/lessons/collocations-quiz/

https://www.proprofs.com/quiz-school/story.php?title=mjyymja4nwhqqb

https://www.lingobest.com/free-online-english-course/quizzes/collocations-quiz-grammar-intermediate-english/

https://www.ieltsbuddy.com/collocation-quiz.html

https://www.usingenglish.com/quizzes/292.html

Bu yazıyı çevrenle paylaş;
0Shares

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir