İngilizce atasözleri, İngiliz kültüründe bizdeki olduğu gibi genellikle yaşam tavsiyesi, bilgelik veya bir gerçek sunan kısa, özlü bir ifadelerdir.
İngilizce atasözleri o kadar yaygındır ki, anadili İngilizce olan kişiler ingilizce atasözlerini konuşmalarında farkında olmadan sıklıkla kullanıyorlar.
İngilizce konuşurken veya dinerken ingilizce atasözleri, açıklamak veya bilgi vermek için de bir kısayol sunabilir. Çoğu zaman, bir noktayı açıklamak için atasözleri kullanılır.
Atasözleri tüm kültür ve yaşamların biraz özeti gibi de düşünülebilir. Yaşam ve bakış açısının farklılıklarını da atasözlerinden görebilirsiniz.
Aynı duruma bakıp benzer şekilde ifade edebilirler.
Benzer örnek;
- İngilizce: Havlayan köpek nadiren ısırır.
- Türkçe: Havlayan köpek ısırmaz
Farklı örnek;
- İngilizce: Gıcırdayan tekerlek çok yağlanır
- Türkçe: Derdini söylemeyen derman bulamaz
İngilizce atasözlerini öğrenirken dile ve kültüre eğlenceli bir giriş yapacaksınız.
Üslup olarak, normal konuşma biçimlerinden farklıdırlar çünkü doğaları gereği metaforik veya semboliktirler. Bazı ingilizce atasözleri belirli bir kültürü veya yerel bölgeyi yansıtabilir, ancak çoğu bölgesel engelleri aşar ve geniş çapta benimsenir ve genellikle nesiller boyunca aktarılır.
Aslında, kaydedilen en eski atasözlerinden bazıları MÖ 2000’de eski Sümerlere kadar uzanır.
Arkeolojik araştırmalara göre, araştırmacılar tarafından Sümer katipleri tarafından yazılmış 1000’den fazla atasözü içeren 700’e yakın tablet keşfedilmiş.
Tercüme edildiğinde araştırmacılar, atasözlerinin kültürler ve zamanlar boyunca nasıl ulaştığını gösteren Sümer bilgeliğinin bu parçacıklarını anlamanın ne kadar kolay olduğuna şaşırdılar.
Siz de ingilizce konuşmalarınızda ingilizce atasözlerini kullanırsanız bir yerli ile kolay anlaşabilir veya onun kullandığı ingilizce atasözlerini kolaylıkla anlayabilirsiniz.
İngilizce atasözleri ingilizce öğrenmeye başlarken en eğlenceli yöntemlerden biridir.
Tavsiye yazı: Hafıza teknikleri: Hafızanızı geliştirmeniz için 29 Altın Yöntem [Bilim destekli]
Hemen ingilizce atasözlerini öğrenmeye başlayın. Aşağıda ingilizce atasözlerinin uzun bir listesini bulacaksınız.
En sık kullanılan 100 ingilizce atasözü listesi
Sıra | Proverb | Türkçesi | Meaning | Example | Türkçesi |
1 | Time is money | Vakit nakittir | Don’t waste your time or other people’s time; also, if you can use your time to make money in some way, you should do that. | “Hurry up! Time is money!” | Acele et! Vakit nakittir! |
2 | Haste makes waste | Acele israf yapar | Doing something too quickly results in mistakes | Don’t rush through your assignment, remember haste makes waste. | Görevinizi aceleye getirmeyin, acelenin israf yaptığını unutmayın. |
3 | Easy come, easy go | Haydan gelen huya gider | When you make money quickly, it’s very easy to lose it quickly as well | “I won $200 at the casino, and then I spent it on a very expensive meal for me and some friends. Easy come, easy go.” | Kumarhanede 200 dolar kazandım ve sonra bunu kendim ve bazı arkadaşlarım için çok pahalı bir yemeğe harcadım. Haydan gelen huya gider. |
4 | Forgive and forget | Affet ve unut | Pardon and hold no resentment regarding a certain event | What was done cannot be changed, so let’s just forgive and forget. | Yapılanlar değiştirilemez, o yüzden sadece affedelim ve unutalım. |
5 | Ignorance is bliss | Cehalet mutluluktur | If you don’t know about something, you don’t need to bother about it. In other words, if you’re unaware of something, it won’t cause you stress. | I didn’t know that the neighbour next door was involved in criminal activities. Sometimes, ignorance is bliss. | Yan komşumun suç faaliyetlerine karıştığını bilmiyordum. Bazen cehalet mutluluktur. |
6 | Knowledge is power | Bilgi Güçtür | The more you know, the more powerful you can be in different areas of your life | “When we were kids, our parents taught us how to swim. That knowledge helped me to save my cousin’s life when he was 5 years old. Knowledge is power.” | “Biz çocukken ailelerimiz bize yüzmeyi öğretti. Bu bilgi, kuzenim 5 yaşındayken onun hayatını kurtarmama yardım etti. Bilgi Güçtür.” |
7 | No man is an island | Hiç kimse kendi başına bir ada değildir. | No one is truly capable of living alone. We need human connection to be healthy | “You can’t just abandon your friends and family. No man is an island.” | “Arkadaşlarını ve aileni öylece terk edemezsin. Hiç kimse bir ada değildir.” |
8 | The ship has sailed | Gemi yola çıktı. (Geçti Bor’un pazarı) | It’s too late | ||
9 | The show must go on | Şov devam etmeli | A performance, event, etc., must continue even though there are problems | The chairman died yesterday but the show must go on. | Başkan dün öldü ama gösteri devam etmeli. |
10 | A cat has nine lives | Bir kedinin dokuz canı vardır. | Cats can survive the most fatal of accidents | We haven’t been able to meet for months now. But I am not worried, I know a cat has nine lives. | Aylardır görüşemiyoruz. Ama endişelenmiyorum, bir kedinin dokuz canı olduğunu biliyorum. |
11 | Look before you leap | Zıplamadan önce Bak | Act after considering the possible consequences | It is always better to look before you leap. | Zıplamadan önce bakmak her zaman daha iyidir. |
12 | No gain without pain | Acısız kazanç olmaz | It is necessary to suffer or work hard in order to succeed or make progress. | You’ve to drastically reduce the time you spend on video games and TV if you want to get admission to a good college. No gain without pain. | İyi bir üniversiteye kabul edilmek istiyorsanız, video oyunlarına ve TV’ye harcadığınız zamanı büyük ölçüde azaltmalısınız. Acısız kazanç olmaz. |
13 | No news is good news | Haber olmaması iyi haberdir | If you don’t receive any news about someone or something, it means that everything is fine and going normally. | My daughter has been working in Australia for nearly five years now. At first, I used to get worried when I didn’t hear from her, but now I know that no news is good news. | Kızım yaklaşık beş yıldır Avustralya’da çalışıyor. İlk başlarda ondan haber alamayınca endişelenirdim ama artık hiçbir haberin olmaması iyi haber olduğunu biliyorum. |
14 | Every dog has its day | Her köpeğin kendi günü vardır | everyone attains success at some point in their lives | don’t give up just because you were rejected twice, remember every dog has its day. | iki kez reddedildin diye pes etme, her köpeğin bir günü olduğunu unutma. |
15 | It takes two to tango | O tango için iki kişi gerekir | Both parties involved in a situation are equally responsible for it | ||
16 | Like father, like son | Babasının oğlu | Said when a son is similar to his father; also, “Like mother, like daughter” | “Ryan started playing hockey at a very young age. He’s just like his dad. Like father, like son.” | Ryan çok genç yaşta hokey oynamaya başladı. Tıpkı babası gibi. Babasının oğlu.” |
17 | Once bitten twice shy | Bir kez ısırıldı ikincisine utandı. (Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer.) | You say this proverb when someone won’t do something a second time because they had a bad experience the first time. | I won’t try this drink, because last time I had a burning sensation in my throat. Once bitten twice shy, I guess. | Bu içeceği denemeyeceğim çünkü geçen sefer boğazımda bir yanma hissi vardı. Bir kez ısırıldığında ikinci kez utanıyorum sanırım. |
18 | Better late than never | Geç olsun güç olmasın | Getting something late is better than never getting it | we have been waiting for you for 3 hours, but okay, it’s better late than never. | 3 saattir seni bekliyoruz ama geç olması hiç olmamasından iyidir. |
19 | Mind your own business | Kendi işine bak | To not interfere in someone else’s matter | Will you please mind your own business and stop telling me what to do? | Lütfen kendi işine bakıp bana ne yapacağımı söylemeyi bırakır mısın? |
20 | Practice makes perfect | Pratik yapmak mükemmelleştirir | You become better at a skill by practising it | Don’t give up if you can’t do it right the first time, remember practice makes perfect. | İlk seferde doğru yapamıyorsanız pes etmeyin, unutmayın pratik mükemmelleştirir. |
21 | Enjoy it while it lasts | Şu an devam ediyorken bunun tadını çıkar. (Su akarken testiyi doldur) | Make the best of a moment since it won’t last forever | College life is the best time of your life, enjoy it while it lasts. | Üniversite hayatı hayatınızın en güzel zamanıdır, devam ederken tadını çıkarın. |
22 | Fortune favors the bold | Şans cesurdan yanadır | People who are brave and who take risks are more successful than people who are do things safely all the time | “It’s a risk, but the reward could be great. I say you go for it. Fortune favors the bold.” | Bu bir risk ama ödülü büyük olabilir. bunun için git diyorum Şans cesurdan yanadır. |
23 | Great minds think alike | Büyük beyinler benzer düşünür | Intelligent people have similar ideas | both of us suggested similar solutions for this problem, indeed, great minds think alike. | Bu soruna ikimiz de benzer çözümler önerdik, aslında büyük beyinler aynı fikirde. |
24 | Save up for a rainy day | Yağmurlu bir gün için tasarruf edin | Put some money aside for whenever it may be needed | ||
25 | Alls well that ends well | Sonu iyi biten tum seyler iyidir | It doesn’t matter how many problems in the world as long as the result is good | I am glad you didn’t get hurt in the accident, even if the car got smashed. Alls well that ends well. | Araba parçalansa bile kazada yaralanmadığına sevindim. Sonu iyi biten tum seyler iyidir. |
26 | Curiosity killed the cat | Merak kediyi öldürdü ( Başkasının işine burnunu sokma) | You should never poke your nose in the business of others. It can be dangerous | I am aware that curiosity killed the cat, but I still want to find out if he hit her. It is not right. | Merakın kediyi öldürdüğünün farkındayım ama yine de ona vurup vurmadığını öğrenmek istiyorum. Bu doğru değil. |
27 | It takes one to know one | Birini bilmek için kendini bilmek yeterli. (Başkasında burun kıvırdığın şey sende de vardır) | Someone must have a bad quality themselves if they can recognize it in other people | ||
28 | Practice what you preach | Vaaz ettiğin şeyi uygula | Follow what you want others to follow | You always tell us to reach early and yourself come late. You should practice what you preach. | Bize hep erken gel diyorsun ve kendin geç geliyorsun. Öğüt verdiğin şeyi uygulamalısın. |
29 | A watched pot never boils | İzlenen bir tencere asla kaynamaz | If something takes time to do, it doesn’t help to constantly check on it. You just have to give it time. | “I know you think he’s going to be a great guitar player one day, but stop criticizing him so much. He just started taking lessons two weeks ago! A watched pot never boils.” | Bir gün onun harika bir gitarist olacağını düşündüğünü biliyorum ama onu bu kadar çok eleştirmeyi bırak. İki hafta önce ders almaya başladı! İzlenen bir tencere asla kaynamaz.” |
30 | Beggars can’t be choosers | Dilenciler seçici olamaz | People dependent on others must be content with what is offered to them | People who depend on the generosity of others can’t pick & choose things as per their liking. They’ve to accept what is given to them. | Başkalarının cömertliğine güvenen insanlar, kendi zevklerine göre bir şeyler seçemezler. Kendilerine verileni kabul etmek zorundalar. |
31 | Out of sight, out of mind | Gözden ırak olan gönülden de ırak olur | People or things that are no longer present are easily forgotten | The employees relaxed as soon as the boss left. Out of sight, out of mind. | Patron gider gitmez çalışanlar rahatladı. Gözden ırak olan gönülden de ırak olur. |
32 | Honesty is the best policy | Dürüstlük en iyi politikadır | Being honest is the best characteristic | Don’t lie to land a job, remember that honesty is the best policy. | Bir iş bulmak için yalan söylemeyin, dürüstlüğün en iyi politika olduğunu unutmayın. |
33 | Rome wasn’t built in a day | Roma bir günde kurulmadı | Important work takes time to complete | You can’t expect her to finish such a complex project in a week. Rome wasn’t built in a day. | Böyle karmaşık bir projeyi bir haftada bitirmesini bekleyemezsiniz. Roma bir günde kurulmadı. |
34 | A stitch in time saves nine | Zaman içinde atılan bir dikiş dokuz dikiş atmayı engeller. | It is better to deal with problems immediately than letting them become bigger | Don’t ignore the sudden malfunctioning of your car, just go to the garage. A stitch in time saves nine. | Arabanızın ani arızasını görmezden gelmeyin, sadece garaja gidin. Zaman içinde atılan bir dikiş dokuz dikiş atmayı engeller. |
35 | Blood is thicker than water | Kan sudan daha kalındır. (Aile ilişkileri diğerlerinden her zaman daha güçlüdür) | Family relationships are always stronger than other relationships | I had a party to attend but I still chose to stay home because my grandmother was sick. As they say, blood is thicker than water. | Katılacak bir partim vardı ama yine de büyükannem hasta olduğu için evde kalmayı tercih ettim. Dedikleri gibi, kan sudan daha kalındır. |
36 | Early bird catches the worm | Erken kalkan yol alır | One who arrives first gets the best chance at success | We should go early to the boutique on the day of their sale to get the best stuff. The early bird catches the worm! | En iyi şeyleri almak için satış gününde butiğe erken gitmeliyiz. Erken kalkan yol alır! |
37 | It’s never too late to mend | Onarmak için asla geç değil | It’s never too late to change your wrong ways or habits | I still miss my best friend, but it’s been a year since our fight and we haven’t spoken to each other since. Y: Well, it’s never too late to mend; why don’t you call him up and apologize? | Hala en iyi arkadaşımı özlüyorum ama kavgamızın üzerinden bir yıl geçti ve o zamandan beri birbirimizle konuşmadık. Y: İyileşmek için asla geç değildir; neden onu arayıp özür dilemiyorsun? |
38 | Money doesn’t grow on trees | Para ağaçta yetişmez | It requires effort to earn money | Don’t keep buying unnecessary things, money doesn’t grow on trees. | Gereksiz şeyler almayın, para ağaçta yetişmez. |
39 | There is no place like home | Ev Gibisi Yok | Your home is the most comfortable place in the world | “What a tiring vacation! I’m glad to be back in my own bed again. There’s no place like home.” | “Ne yorucu bir tatil! Tekrar kendi yatağımda olduğum için mutluyum. Ev gibisi yok.” |
40 | Appearances can be deceptive | Dış görünüş aldatıcı olabilir | Something might be different from how they appear outwardly | Don’t trust people you are not familiar with; appearances can be deceptive. | Aşina olmadığınız insanlara güvenmeyin; Dış görünüş aldatıcı olabilir. |
41 | It’s not over till it’s over | Bitene kadar bitmez | Till the event has completely played, you’re still in with a chance to succeed | Jo-Wilfried Tsonga came back from two sets down at Wimbledon to pull off a miraculous win. That’s why they say it’s not over till it’s over. | Jo-Wilfried Tsonga, Wimbledon’da iki set geri döndükten sonra mucizevi bir galibiyet aldı. Bu yüzden bitmeden bitmez derler. |
42 | Strike while the iron is hot | Sıcakken demiri dövün. (Demir tavında dövülür) | Grab an opportunity at the most favourable time | To overtake your competitor, you should strike while the iron is hot. | Rakibinizi sollamak için demire sıcakken vurmalısınız. |
43 | All that glitters is not gold | Parlayan her şey altın değildir | Something might not be as valuable as it seems to be | Radhika bought an attractive bracelet recently, but it broke in less than a week. All that glitters is not gold. | Radhika geçenlerde çekici bir bileklik aldı ama bir haftadan kısa bir süre içinde kırıldı. Parlayan her şey altın değildir. |
44 | As you sow, so you shall reap | Ekerken, biçmek zorundasınız | Your actions determine your results | If you don’t go to sleep early, you will wake up late. As you sow, so shall you reap. | Erken yatmazsan geç uyanırsın. Ne ekersen onu biçersin. |
45 | Kill two birds with one stone | Bir taşla iki kuş | Achieve two goals at once | ||
46 | Laughter is the best medicine | Gülmek en iyi ilaçtır | Trying to be happy is the best cure | Being in good company can lift your spirits, after all, laughter is the best medicine. | İyi bir ilişkide olmak moralinizi yükseltebilir, sonuçta kahkaha en iyi ilaçtır. |
47 | Time and tide wait for no man | Zaman ve gelgit kimseyi beklemez | You’ve no control over the passage of time; it’ll keep slipping. So don’t procrastinate, don’t delay things. | We need to hurry up or else we’ll miss the flight. Time and tide wait for no man. | Acele etmeliyiz yoksa uçağı kaçıracağız. Zaman ve gelgit kimseyi beklemez. |
48 | Two heads are better than one | Bir elin nesi var iki elin sesi var | Two persons have a better chance to solve a problem than one. | More startups have two cofounders than one. That’s because they very well understand that two heads are better than one. | Daha fazla girişimin birden fazla kurucu ortağı vardır. Bunun nedeni, iki kafanın birden daha iyi olduğunu çok iyi anlamalarıdır. |
49 | Two wrongs don’t make a right | İki yanlış bir doğru etmez | Someone’s wrongful conduct is not a justification for acting in the same way | You shouldn’t hit her because she hit you, two wrongs don’t make a right. | O sana vurdu diye sen ona vurmamalısın, iki yanlış bir doğru etmez. |
50 | What goes around comes around | Ne ekersen onu biçersin | If someone treats other people badly, he or she will eventually be treated badly by someone else. | He tormented me back in high school, and now he has his own bully. What goes around comes around. | Lisede bana eziyet etti ve şimdi kendi zorbası var. Ne ekersen onu biçersin. |
51 | Your guess is as good as mine | Tahminin benimki kadar iyi | I’m unsure of the answer or solution to a problem | ||
52 | All good things come to an end | Her güzel şeyin bir sonu vardır | Nothing great lasts forever | It was a fantastic vacation, but all good things come to an end. | Harika bir tatildi ama her güzel şeyin bir sonu vardır. |
53 | Pen is mightier than the sword | Kalem kılıçtan keskindir | Thinking and writing have more influence on people and events than the use of force. | After the mass killings at the newspaper office, there is a protest which is happening in the city declaring support to the paper and proving that pen is mightier than the sword. | Gazete bürosundaki toplu katliamların ardından, şehirde gazeteye destek veren ve kalemin kılıçtan keskin olduğunu kanıtlayan bir protesto var. |
54 | Too many cooks spoil the broth | Çok fazla aşçı suyu bozar | When too many people work together on a project, the result is inferior | This proposal has received feedback from too many parliamentary committees, and that’s probably the reason why it lacks clear actionable. I’ve no doubt that too many cooks spoil the broth. | Bu teklif, çok sayıda parlamento komisyonundan geri bildirim aldı ve muhtemelen bu, açık bir şekilde eyleme geçirilebilir olmamasının nedenidir. Çok fazla aşçının suyu bozduğundan hiç şüphem yok. |
55 | A rolling stone gathers no moss | Yuvarlanan taş yosun tutmaz | A person who keeps changing his/her jobs always has the advantage of fewer responsibilities and also the disadvantage of no particular place to live | Can’t believe he is married and well settled now. He was a bit of a rolling stone a few years back. | Evli olduğuna ve şimdi iyi bir yer olduğuna inanamıyorum. Birkaç yıl önce biraz yuvarlanan bir taştı. |
56 | Actions speak louder than words | Eylemler sözlerden daha yüksek sesle konuşur | What someone does means more than what they say they will do | She never bragged about her grades but secured the second position in the board exams. Truly, actions speak louder than words. | Asla notlarıyla övünmedi, ancak yönetim kurulu sınavlarında ikinci sırayı aldı. Gerçekten, eylemler kelimelerden daha yüksek sesle konuşur. |
57 | Don’t judge a book by its cover | Bir kitabı kapağına göre yargılama | Don’t form an opinion about someone by their appearance | She may look innocent, but don’t judge a book by its cover – she is the greatest troublemaker I have ever seen. | Masum görünebilir ama bir kitabı kapağına göre yargılama – o şimdiye kadar gördüğüm en baş belası. |
58 | Every cloud has a silver lining | Her bulutun gümüş bir astarı vardır | There is always a positive side to any difficult situation | I got a much better job after losing my last one. Every cloud does have a silver lining. | Son işimi kaybettikten sonra çok daha iyi bir iş buldum. Her bulutun bir gümüş astarı vardır. |
59 | If it ain’t broke, don’t fix it | Bozulmadıysa tamir etme | If something is already working well, don’t try to change it or improve it | “Why are you trying to upgrade your PC again? It was working fine before. If it ain’t broke, don’t fix it.” | “Bilgisayarınızı neden yeniden yükseltmeye çalışıyorsunuz? Daha önce iyi çalışıyordu. Bozulmadıysa tamir etme.” |
60 | If you can’t beat ’em, join ’em | Onları yenemezsen, onlara katıl | If you can’t change someone’s behavior or opinion, sometimes it’s better or easier to do what they want to do | “I told Mark that we needed to study, but he kept playing video games. Eventually I gave up and just played video games too. If you can’t beat ’em, join ’em.” | Mark’a çalışmamız gerektiğini söyledim ama o video oyunları oynamaya devam etti. Sonunda pes ettim ve video oyunları da oynadım. Onları yenemezsen, onlara katıl.” |
61 | The early bird catches the worm | Erken kalkan yol alır | The one who takes the earliest opportunity to do something will have an advantage over others | ||
62 | There are other fish in the sea | Denizde başka balıklar da var. (Başka sevgili bulursun) | There will be other opportunities for romance | ||
63 | Cleanliness is next to Godliness | Temizlik İlahi Olanın Yanındadır. (Temizlik imandandır) | Cleanliness is a good virtue. It is next to Godliness. | You must keep yourself and your room clean. You must remember that cleanliness is next to Godliness. | Kendinizi ve odanızı temiz tutmalısınız. Temizliğin Tanrısallığın yanında olduğunu unutmamalısınız. |
64 | Its better to be safe than sorry | Üzgün olmaktansa güvende olmak daha iyi | You should always take any necessary precautions. | ||
65 | To kill two birds with one stone | Bir taşla iki kuş öldürmek | Achieving two goals at once | Using a cycle for exercise and transport is like killing two birds with one stone. | Egzersiz ve ulaşım için bir bisiklet kullanmak, bir taşla iki kuş vurmak gibidir. |
66 | Where there’s smoke there’s fire | Dumanın olduğu yerde ateş vardır | If there are rumours or signs that something is true so it must be at least partly true | Do you believe those rumours about the mayor? Y: Well, you know what they say, where there’s smoke, there’s fire. | Belediye başkanı hakkındaki bu söylentilere inanıyor musunuz? Y: Ne derler bilirsin, nerede duman varsa orada ateş vardır. |
67 | An empty vessel makes much noise | Boş kap çok ses çıkarır | People who are stupid or foolish are the most talkative | Rather than help the siblings resolve the fight, he kept interfering and inciting them. An empty vessel makes much noise. | Kardeşlerin kavgayı çözmesine yardım etmek yerine, müdahale etmeye ve onları kışkırtmaya devam etti. Boş kap çok ses çıkarır. |
68 | Birds of a feather flock together | Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş | One tends to stick together with similar minded people | Both of them are computer geeks, no wonder they are best friends. As they say, birds of a feather flock together. | İkisi de bilgisayar delisi, en iyi arkadaş olmalarına şaşmamalı. Dedikleri gibi, tüylü kuşlar bir araya gelir. |
69 | It’s better to be safe than sorry | Üzgün olmaktansa güvende olmak daha iyi | It’s better to be cautious than regret later | One shouldn’t complain about the inconvenience of security check each time you enter the building. It’s better to be safe than sorry. | Binaya her girdiğinizde güvenlik kontrolünün zahmetinden şikayet edilmemeli. Üzgün olmaktansa güvende olmak daha iyi. |
70 | The squeaky wheel gets the grease | Gıcırdayan teker yağlanır. (Ağlamayana meme yok) | People who complain the most are the ones who get attention or what they want. | If you’re not satisfied with the service at the hotel, then you should call up the manager there. The squeaky wheel gets the grease, after all. | Oteldeki hizmetten memnun değilseniz, oradaki yöneticiyi aramalısınız. Sonuçta gıcırdayan tekerlek daha fazla yağlanır. |
71 | There is no time like the present | Şimdiki zaman gibisi yok | Don’t wait to do something. Do it now. | “Why don’t you stop talking about needing to call your mom? Just CALL her! There is no time like the present.” | Neden anneni araman gerektiğinden bahsetmeyi kesmiyorsun? Sadece onu ARAYIN! Şimdiki zaman gibisi yok.” |
72 | Time flies when you’re having fun | Eğlenirken zaman uçup gidiyor | Time seems to move faster when you’re enjoying something | ||
73 | When in Rome, do as the Romans do | Roma’da romalılar gibi davran | Follow the local customs when you visit a foreign place | You cannot be picky about food in this foreign country, you have to make do with the local food. When in Rome, do as the Romans do. | Bu yabancı ülkede yemek konusunda seçici olamazsınız, yerel yemekle yetinmek zorundasınız. Roma’da romalılar gibi davran. |
74 | A leopard doesn’t change its spots | Bir leopar beneklerini değiştirmez. (Huylu huyundan vazgeçmez) | A person cannot change his/her innate character, especially the bad aspects | I don’t think he will change his habits if he gets caught? A leopard can’t change its spots. | Yakalanırsa alışkanlıklarını değiştireceğini sanmıyorum? Bir leopar beneklerini değiştiremez. |
75 | Don’t bite the hand that feeds you | Seni besleyen eli ısırma | Don’t make someone angry or hurt someone who is helping you or paying for you | “You had a fight with your boss? Are you stupid? Don’t bite the hand that feeds you.” | Patronunla kavga mı ettin? Sen aptal mısın? Seni besleyen eli ısırma.” |
76 | Good things come to those who wait | Güzel şeyler sabredene gelir | Patience is rewarded | Don’t be hasty with your decisions, good things come to those who wait | Kararlarında acele etme, iyi şeyler bekleyenlere gelir |
77 | The enemy of my enemy is my friend | Düşmanımın düşmanı dostumdur | If someone whom I don’t like doesn’t like someone else whom I don’t like, we can act like friends and unite against the other person (common in war) | “I don’t like you, you don’t like me. But I think we can agree that we both HATE Daniel. Let’s work together and get him fired! The enemy of my enemy is my friend, right?” | Ben seni sevmiyorum sende beni sevmiyorsun. Ama sanırım ikimizin de Daniel’den NEFRET ETTİĞİ konusunda hemfikir olabiliriz. Birlikte çalışalım ve onu kovduralım! Düşmanımın düşmanı dostumdur değil mi?” |
78 | The pen is mightier than the sword | Kalem kılıçtan keskindir | Written words are more effective than brute force | The journalists proved to the world that ultimately the pen is mightier than the sword. | Gazeteciler nihayetinde kalemin kılıçtan daha keskin olduğunu dünyaya kanıtladılar. |
79 | You can’t always get what you want | Her zaman istediğini elde edemezsin | Sometimes you may face disappointments in your pursuits or your wishes may not be fulfilled. | I want a bike on my birthday. Y: Sorry, you can’t always get what you want. | Doğum günümde bir bisiklet istiyorum. Y: Üzgünüm, her zaman istediğini elde edemezsin. |
80 | A friend in need is a friend indeed | Dost kara günde belli olur | A true friend is one who helps you when you need it | He helped me with the notes while I was sick, a friend in need is a friend indeed. | Hastayken bana notlar konusunda yardım etti, ihtiyacı olan bir arkadaş gerçekten bir arkadaştır. |
81 | A picture is worth a thousand words | Bir resim bin kelime değerindedir. | Explaining something is easier through a picture than by words | It’s easier to learn from pictures than only text, since a picture is worth a thousand words. | Bir resim bin kelimeye bedel olduğu için resimlerden öğrenmek sadece metinden daha kolaydır. |
82 | Absence makes the heart grow fonder | Yokluk kalbi daha da büyütür. (Değerini uzaktayken anlarsınız) | We love the people who are not with us more in their absence | We never understood each other’s worth when we were together. Now we miss each other all the time. I think absence makes the heart grow fonder. | Birlikteyken birbirimizin değerini hiç anlamadık. Şimdi birbirimizi her zaman özlüyoruz. Bence yokluk kalbi daha çok büyütüyor. |
83 | God helps those who help themselves | Kendine yardım edenlere Allah yardım eder. (Bekleme, çalışmaya başla) | Don’t just wait for good things to happen to you. Work hard to make them happen | “If you want a better life, you can’t just sit on your butt thinking about it. You have to work to make it happen. God helps those who help themselves.” | Daha iyi bir hayat istiyorsan, öylece oturup bunu düşünemezsin. Gerçekleşmesi için çalışmalısın. Kendine yardım edenlere Allah yardım eder. |
84 | Watch the doughnut and not the hole | Donut’a dikkat edin, deliğe değil. (Bardağın dolu tarafına bakın, boş tarafına değil) | Focus on what you have and not on what you don’t. | I’ve to submit the assignment next Monday, but I don’t have a clue on the topic. Y: Consult your friends. Consult books. Understand the topic. Watch the doughnut and not the hole. | Ödevi önümüzdeki Pazartesi teslim edeceğim, ancak konuyla ilgili hiçbir fikrim yok. Y: Arkadaşlarına danış. Kitaplara başvur. Konuyu anla. Çöreğe dikkat et, deliğe değil. |
85 | Where one door shuts, another opens | Bir kapının kapandığı yerde diğeri açılıyor | When you lose an opportunity to do one thing, an opportunity to do something else appears. | I failed to get into my dream college. Y: Don’t worry, this has happened with many. I’m sure something better is waiting for you. Where one door shuts, another opens. | Hayalimdeki üniversiteye giremedim. Y: Endişelenme, bu birçok kişinin başına geldi. Eminim daha iyi bir şey seni bekliyor. Bir kapının kapandığı yerde bir diğeri açılır. |
86 | Where there’s a will, there’s a way | Bir iradenin olduğu yerde, bir yol vardır. (Çok kararlıysan başarabilirsiniz) | If you are determined enough, you can find a way to achieve what you want, even if it is difficult. | Example: He had few resources to start his business, but he eventually did through a small opening – blog. Where there’s a will, there’s a way. | Örnek: İşini başlatmak için çok az kaynağı vardı, ancak sonunda bunu küçük bir açılış olan blog aracılığıyla yaptı. Bir iradenin olduğu yerde, bir yol vardır. |
87 | You can’t judge a book by its cover | Bir kitabı kapağına göre yargılayamazsınız | You shouldn’t determine the value of something by its outward appearance | ||
88 | An apple a day keeps the doctor away | Elma yiyen insan doktor yüzü görmez | Eating an apple daily keeps you healthy | You won’t fall ill if you eat the fruits, an apple a day keeps the doctor away. | Meyveleri yersen hasta olmazsın, günde bir elma doktoru uzak tutar. |
89 | Beauty is in the eye of the beholder | Güzellik bakanın gözlerindedir | The perception of beauty varies from person to person | I don’t really like the colour of your car, but then, beauty lies in the eyes of the beholder. | Arabanızın rengini pek beğenmedim ama güzellik bakanın gözlerinde saklı. |
90 | Don’t put too many irons in the fire | Ateşe çok fazla demir koymayın. (Aynı anda birden çok işi yapmaya çalışmayın) | Don’t try to do too many things at the same time; focus on one thing at a time | “No wonder you’re exhausted. You’re trying to work 4 jobs at the same time! You have too many irons in the fire right now.” | Yorgun olmana şaşmamalı. Aynı anda 4 işte birden çalışmaya çalışıyorsun! Şu anda ateşte çok fazla demir var.” |
91 | It’s easy to be wise after the event | Olaydan sonra akıllı olmak kolaydır | It is easy to understand what you could have done to prevent something bad from happening after it has happened. | I would have never bought an apartment if I had known that the land on which it has been built is disputed. Well, it’s easy to be wise after the event. | Üzerine inşa edildiği arazinin tartışmalı olduğunu bilseydim asla bir daire almazdım. Olaydan sonra akıllı olmak kolaydır. |
92 | It’s no use crying over spilled milk | Dökülen süt için ağlamanın faydası yok | There is no point in being sad over things that have already happened | There is no point in staying upset over a mistake because you can’t undo what has happened. | Olanları geri alamayacağınız için bir hata yüzünden üzülmenin bir anlamı yok. |
93 | Necessity is the mother of invention | Zorunluluk icatların anasıdır | When you really need something, you find a way to meet the need | When the strap of my sandals came off while I was in the office, I stapled it back. Necessity is the mother of invention, you know! | Ofisteyken sandaletimin askısı kopunca geri zımbaladım. İhtiyaç, buluşun anasıdır, bilirsiniz! |
94 | A drowning man will clutch at a straw | Boğulan bir adam bir kamışa tutunur. (Denize düşen yılana sarılır) | If someone is in a difficult or tough situation, he/ she will grasp on any available opportunity to improve it | Since the allopathic medicines have not been able to help him, he is now trying homoeopathic for a cure. A drowning man will clutch at a straw. | Allopatik ilaçlar ona yardımcı olamadığından, şimdi bir tedavi için homeopatik deniyor. Boğulan bir adam bir kamışa tutunur. |
95 | An idle brain is the devil’s workshop | Boş beyin şeytanın çalışma odasıdır. | Evil thoughts come to us easily when we are idle | You should give your daughter something to do in the afternoon, after all an idle brain is the devil’s workshop. | Kızınıza öğleden sonra yapacak bir şeyler vermelisiniz, ne de olsa boş beyin şeytanın çalışma masasıdır. |
96 | There is no such thing as a free lunch. | Ücretsiz öğle yemeği diye bir şey yoktur. (Herşeyin bir bedeli vardır) | Nothing is free. Even the things that are free have a hidden cost | “His bank gave him $50 for free, but he had to commit to opening a credit card account. There’s no such thing as a free lunch.” | Bankası ona bedava 50 dolar verdi ama bir kredi kartı hesabı açmayı taahhüt etmesi gerekiyordu. Bedava öğle yemeği diye bir şey yoktur.” |
97 | Among the blind the one-eyed man is king | Körler arasında tek gözlü adam kraldır | Even an incapable person can come to a powerful position if others in the fray are even more incapable | He has become the head of the department in his office despite his lack of skills and exposure. Among the blind the one-eyed man is king. | Beceri ve deneyim eksikliğine rağmen ofisinde bölüm başkanı oldu. Körler arasında tek gözlü adam kraldır. |
98 | Don’t put all of your eggs in one basket | Tüm yumurtalarınızı tek sepete koymayın | Don’t put all of your hopes and resources into one goal or dream | “I know you really want to be an actor, but don’t you think you’re being financially irresponsible? Don’t put all of your eggs in one basket.” | Gerçekten oyuncu olmak istediğini biliyorum ama mali açıdan sorumsuz davrandığını düşünmüyor musun? Tüm yumurtalarınızı aynı sepete koymayın.” |
99 | Hope for the best, prepare for the worst | En iyisini umut et, en kötüsüne hazırlan | In any situation, be optimistic about the result, but always be ready for the worst outcome | “We’re going on vacation next week. It’s supposed to rain a lot, so we’re bringing our umbrellas and a bunch of board games. Hope for the best, prepare for the worst.” | Gelecek hafta tatile gidiyoruz. Çok yağmur yağması gerekiyor, bu yüzden şemsiyelerimizi ve bir sürü masa oyunu getiriyoruz. En iyisini umut et, en kötüsüne hazırlan.” |
100 | If you play with fire, you’ll get burned | Ateşle oynarsan yanarsın | If you get involved in something dangerous or beyond your abilities, you will probably experience negative consequences | “Don’t make him angry. If you play with fire, you’ll get burned.” | Onu kızdırma. Ateşle oynarsan yanarsın. |
101 | One man’s junk is another man’s treasure | Bir adamın hurdası başka bir adamın hazinesidir | What may seem to be junk to one person may be valuable to another | I sold my 6-year-old laptop for a little amount, but I’m sure the buyer will make a hefty profit on it by refurbishing and selling it to someone else. One man’s junk is another man’s treasure, after all. | 6 yıllık dizüstü bilgisayarımı çok az bir meblağ karşılığında sattım, ancak alıcının yenileyip başkasına satarak büyük bir kar elde edeceğinden eminim. Ne de olsa bir adamın hurdası başka bir adamın hazinesidir. |
102 | The apple doesn’t fall far from the tree | Elma ağaçtan uzağa düşmez. (Çocuklar ebeveynlere benzer) | A child has similar characteristics to their parents | Renu sings so well, just like her mother. Indeed, the apple doesn’t fall far from the tree. | Renu tıpkı annesi gibi çok iyi şarkı söylüyor. Aslında elma ağaçtan uzağa düşmez. |
103 | While the cat’s away, the mice will play | Kedi yokken fareler oynar | Without supervision, people will do as they please, especially in disregarding or breaking rules. | As soon as their parents left, the children invited all their friends over – when the cat’s away, you know. | Ebeveynleri gider gitmez, çocuklar tüm arkadaşlarını davet ettiler – kedi yokken, bilirsiniz. |
104 | A bird in the hand is worth two in the bush | Eldeki serçe damdaki güvercinden iyidir | What you have is better than what you might get | I think I’ll sell my car at the offered price instead of waiting for something higher. After all, a bird in hand is worth two in the bush. | Daha yüksek bir şey beklemek yerine arabamı teklif edilen fiyattan satacağımı düşünüyorum. Ne de olsa eldeki bir kuş daldaki iki kuşa bedeldir. |
105 | Don’t count your chickens before they hatch | Tavuklarınızı yumurtadan çıkmadan önce saymayın | Don’t make plans based on events that have not yet happened | Wait for the offer letter before celebrating about getting a job. Don’t count your chickens before they hatch. | İş bulmayı kutlamadan önce teklif mektubunu bekleyin. Tavuklarınızı yumurtadan çıkmadan önce saymayın. |
106 | One shouldn’t miss the forest for the trees | Ağaç için ormanı kaçırmamak lazım. (Küçük detaylar için büyük resmi kaçırmamak lazım) | Sometimes you get so focused on small details that you may miss the larger context. | The marketers got so bogged down on creating the perfect ad campaign that they didn’t realize that the medium – Facebook – they wanted to use was no longer a viable option because of its recent algorithm updates. | Pazarlamacılar, mükemmel reklam kampanyasını oluşturmaya o kadar saplandılar ki, kullanmak istedikleri ortamın – Facebook – son algoritma güncellemeleri nedeniyle artık geçerli bir seçenek olmadığını fark etmediler. |
107 | The grass is always greener on the other side | Diğer taraftaki çimenler hep daha yeşildir | Other people always seem to be in a better situation, although it might not be true | Sometimes I feel I should have gone for my master’s degree like you instead of this job. Well, the grass is always greener on the other side. | Bazen bu iş yerine senin gibi yüksek lisansa gitmem gerektiğini düşünüyorum. Diğer tarafta çimenler her zaman daha yeşildir. |
108 | When the going gets tough, the tough get going | İşler zorlaştığında, güçlüler devam eder. | When a situation becomes difficult, strong people don’t give up; they work harder | “My great grandfather survived the Great Depression. You know the phrase, ‘when the going gets tough, the tough get going?’ That was my great grandfather.” | “Büyük büyükbabam Büyük Buhran’dan sağ kurtuldu. ‘İşler zorlaştığında, zor olan devam eder’ sözünü bilirsiniz, o benim büyük büyükbabamdı.” |
109 | Keep your friends close, and your enemies closer | Dostlarını yakın tut düşmanlarını daha yakın | If someone is your enemy, treat them like a friend so you can be ready if they ever try to betray you | “We don’t trust each other, but we have to be nice to each other because we work for the same company. I’m worried about him stealing my promotion, so I’m going to keep being nice to him. Keep your friends close, but your enemies closer.” | Birbirimize güvenmiyoruz ama aynı şirket için çalıştığımız için birbirimize iyi davranmalıyız. Terfimi çalmasından endişeleniyorum, bu yüzden ona iyi davranmaya devam edeceğim. Dostlarını yakın tut, ama düşmanlarını daha yakın.” |
110 | Never test the depth of the water with both feet | Suyun derinliğini asla iki ayağınızla test etmeyin | If you’re in the water with both feet down, you risk being swept away by the currents. The message is: don’t put all your eggs in the same basket. Think twice before placing all your bets and investments on one thing. | While applying to colleges, don’t limit yourself only to those with high cutoff marks. Never test the depth of the water with both feet. | Kolejlere başvururken, kendinizi sadece kesme puanı yüksek olanlarla sınırlamayın. Suyun derinliğini asla iki ayağınızla test etmeyin. |
111 | You catch more flies with honey than with vinegar | Balla sirkeden daha çok sinek yakalarsın | If you have a sweet disposition you will get more from people than if you are rude to them. | ||
112 | Don’t put off until tomorrow what you can do today | Bugün yapabileceklerinizi yarına kadar ertelemeyin | If you can do something today, do it. Don’t wait until tomorrow; don’t procrastinate. | “You have 6 hours of free time now. You should start on that final psychology assignment. Don’t put off until tomorrow what you can do today.” | “Artık 6 saat boş vaktin var. Son psikoloji ödevine başlamalısın. Bugün yapabileceklerinizi yarına ertelemeyin.” |
113 | Never put off until tomorrow what you can do today | Bugün yapabileceklerinizi asla yarına ertelemeyin | Do not delay a task if you can do it immediately | Don’t leave the drawing incomplete, you should never put off until tomorrow what you can do today. | Çizimi yarım bırakmayın, bugün yapabileceklerinizi asla yarına ertelemeyin. |
114 | You can catch more flies with honey than with vinegar | Balla sirkeden daha fazla sinek yakalayabilirsiniz. | It’s easier to win people to your side by persuasion and politeness than by confrontation and threats. | The courier service has taken more time to deliver than they had promised. I want to take the issue up with them and get a refund. Y: I would suggest you deal with them politely. You can catch more flies with honey than with vinegar. | Kurye servisinin teslimatı söz verdiğinden daha uzun sürdü. Sorunu kendilerine iletmek ve geri ödeme almak istiyorum. Y: Onlara kibar davranmanı öneririm. Balla sirkeden daha fazla sinek yakalayabilirsiniz. |
115 | A journey of a thousand miles begins with a single step | Bin millik bir yolculuk tek bir adımla başlar | It is necessary to take the first step to reach your goal | I feel overwhelmed with all the tasks I have to finish, but I have to start with something since a journey of a thousand miles begins with a single step. | Bitirmem gereken tüm işlerden bunalmış hissediyorum ama bir şeyle başlamak zorundayım çünkü binlerce millik bir yolculuk tek bir adımla başlar. |
116 | People who live in glass houses should not throw stones | Camdan evde yaşayanlar dışarı taş atmamalı. ( Sen mükemmel değilsen eleştirme) | Don’t criticize someone if you’re not perfect either; don’t be a hyprocrite | “Why are you always bothering her about being addicted to her phone? You’ve been smoking for 20 years and haven’t been able to give it up. People who live in glass houses should not throw stones.” | Neden sürekli telefonuna bağımlı olduğu konusunda onu rahatsız ediyorsun? 20 yıldır sigara içiyorsun ve bir türlü bırakamadın. Camdan evlerde yaşayanlar taş atmamalı.” |
117 | You can lead a horse to water but you can’t make it drink | Atı suya götürebilirsin ama içiremezsin | You can show people the way to do things, but you can’t force them to act | He has received all the resources one needs to start a business, but even after six months I don’t see anything happening. Y: Well, you can lead a horse to water but you can’t make it drink. | Bir iş kurmak için gereken tüm kaynakları aldı, ancak altı ay sonra bile hiçbir şey olduğunu görmüyorum. Y: Peki, atı suya götürebilirsin ama içiremezsin. |
118 | If you want something done right, you have to do it yourself | Bir şeyin doğru yapılmasını istiyorsan, kendin yapmalısın | Don’t depend on someone else to do a good job; do it yourself | “I asked my roommate to wash the dishes, but they ended up super filthy! I guess it’s true what they say: if you want something done right, you have to do it yourself.” | “Oda arkadaşımdan bulaşıkları yıkamasını istedim ama bulaşıklar çok pis oldu! Sanırım söyledikleri doğru: Bir şeyin doğru yapılmasını istiyorsan, kendin yapmalısın. |
*Bonus*
Excel hallerini indirebilirsiniz
TEST&QUIZ Kendinizi test edin
https://www.englishpractice.com/quiz/proverbs-quiz/
https://play.howstuffworks.com/quiz/only-1-35-people-can-finish-these-english-proverbs-can-you
https://quizly.co/can-you-complete-these-english-proverbs/
Bu yazılar da ilgini çekebilir;
İngilizce 100 Dış Ticaret Kelimesi (İthalat-İhracat)
İngilizce bir heceli ve 2 heceli kelimeler
İngilizce iş kısaltmaları: 150 örnek
İngilizce formal vs informal 300 kelime karşılaştırması
2008’den beri pazarlama dalında çalışıyorum. 2014’ten beri markamuduru.com’da yazıyorum. İnanıyorum ki markalaşma adına ülkemizde inanılmaz bir potansiyel var ve markalaşmak ülkemizi fersah fersah ileri götürecek. Kendini yetiştirmiş marka müdürlerine de bu yüzden çokça ihtiyaç var. Ben de öğrendiklerimi, araştırdıklarımı, bildiklerimi burada paylaşıyorum. Daha fazla bilgi için Hakkımda sayfasını inceleyebilirsiniz.