İngilizce Phrasal Verbs Listesi [750+ liste] (359 örnek cümle)90 min read

Phrasal verbs, fiil + edat ın bir araya gelip orjinal bir anlam oluşturan deyimsel fiiller veya söz öbekleridir.

Phrasal verbs, orijinal sözcüklerin birlikte tamamen yeni bir sözcük gibi davranan ikiphrasal verb veya daha fazla sözcüktür.

Örneğin,

“pick up”, tek başına “pick” ve “up” tanımlarından çok farklı olarak “tutma” veya “kaldırma” anlamına gelir.

Konuşma İngilizcesinde popüler olan (phrasal verbs) deyimsel fiiller oldukça kafa karıştırıcı olabilir çünkü tanımlarını tahmin etmek her zaman kolay değildir ve bunlardan binlerce vardır.

Bazılarını daha kolay anlamak için zıtlarıyla beraber öğrenebilirsiniz. Örneğin;

 

https://www.instagram.com/p/B_LXQY2pbh6/?utm_source=ig_web_copy_link

Aslında, pek çok phrasal verb, aynı temel fiilin farklı varyasyonlarıdır ve bu da kafa karışıklığına katkıda bulunabilir.

Özellikle çok dilli konuşanlar için phrasal verbs İngilizce öğrenmenin en zor konularından biridir.

Bu karmaşık konuyu basitleştirmeye yardımcı olmak için, bu makalede phrasal verb listeleri bulacaksınız.

  • Emir olarak kullanılan 100 phrasal verb listesi
  • En sık kullanılan 650 phrasal verbs listesi

Phrasal verb listesi

En sık kullanılan 100 phrasal verbs

NoPhrasal verbAnlamıSentence exampleÇevirisi
1aim athedeflemek.The magazine is aimed at teenagers.Dergi gençlere yönelik.
2believe inbir şey veya biri hakkında kendinden emin hissetmek.Gradually, since her divorce, she’s beginning to believe in herself again.Boşandığından beri yavaş yavaş kendine yeniden inanmaya başladı.
3call backbirini tekrar aramak.I’ll call you back when I’ve heard something.Bir şey duyduğumda seni ararım.
4deal withBir sorunu çözmek veya tamamlamak için yapmanız gereken her şeyi yaptığınızdaThe way that building societies deal with complaints.İnşaat şirketlerinin şikayetlerle ilgilenme şekli.
5eat outbir restoranda yemek yemek.When I lived in Spain, I used to eat out all the time.İspanya’da yaşarken sürekli dışarıda yemek yerdim.
6figure outbir şeyi anlamak veya çözmek.It takes most people some time to figure out new software.Çoğu insanın yeni yazılımları anlaması biraz zaman alır.
7get aheadhayatında veya kariyerinde başarılı olmak.I want to get ahead in my career.Kariyerimde ilerlemek istiyorum.
8hand outBir dizi insanın her birine bir şey vermek.Would you please hand out the balloons to the children?Lütfen balonları çocuklara dağıtır mısınız?
9join inbir etkinliği zaten yapmakta olan insanlarla birlikte yapmak.She laughed and Tom joined in.O güldü ve Tom da katıldı.
10keep fromkendini bir şey yapmaktan alıkoymayı başarmak.I couldn’t keep from smiling when she told me what she’d done.Bana ne yaptığını anlattığında gülümsemekten kendimi alamadım.
11let downbirinin hayal kırıklığına uğramasına veya daha az umutlu hissetmesine neden olmak.I was a bit late but I couldn’t let them down completely.Biraz geç kalmıştım ama onları tamamen hayal kırıklığına uğratamazdım.
12make upbazen insanları kandırmak için uydurduğunuz bir hikaye veya bahane gibi bir şey.I think it’s very unkind of you to make up stories about him.Bence onun hakkında hikayeler uydurman çok kaba bir davranış.
13name afterbirine veya bir şeye başka bir kişi veya şeyle aynı ismi vermek.Paul was named after his grandfather.Paul adını büyükbabasından almıştı.
14pass awayölmek.She’s terribly upset because her father passed away last week.Babası geçen hafta vefat ettiği için çok üzgün.
15run out ofbir şeyin tamamını kullanmak ve artık kalmamak.By now the plane was running out of fuel.Artık uçağın yakıtı bitmek üzereydi.
16settle downbir yere aşina olmak ve orada mutlu ve kendinden emin hissetmek.She quickly settled down in her new house/school/job.Yeni evine/okuluna/işine çabucak alıştı.
17take backbir şeyi iade etmek.If I buy something and he doesn’t like it , I’ll take it back.Eğer bir şey alırsam ve beğenmezse, geri götüreceğim.
18use upbir şeyin tedarikini bitirmekDon’t use up all the milk we need some for breakfast.Bütün sütü tüketme, kahvaltı için biraz lazım.
19watch outBirini tehlikeye veya gerçekleşmesi muhtemel bir kazaya karşı uyarmak için kullanılır.Watch out for thieves round here.Buralarda hırsızlara dikkat edin.
20build upbir şeyin artmasına neden olmak.These exercises are good for building up leg strength.Bu egzersizler bacak gücünü artırmak için iyidir.
21check outBir otelde veya başka bir konaklama yerinde kaldıktan sonra oradan ayrılmak.Don’t forget to hand in your room key when you check out.Çıkış yaparken oda anahtarınızı vermeyi unutmayın.
22go aheadbir şey yapmaya başlamak.We’ve received permission to go ahead with the music festival in spite ot opposition from local residents.Yerel sakinlerin muhalefetine rağmen müzik festivaline devam etmek için izin aldık.
23split upbiriyle ilişkiyi kesmek.I was beginning to think that nothing could ever split us up.Hiçbir şeyin bizi ayıramayacağını düşünmeye başlamıştım.
24burst outaniden bir şey yapmak veya söylemek.They both burst out laughing.İkisi de kahkahalara boğuldu.
25clear upBir sorunu çözmek için bir şey yapmak veya çöpleri veya diğer istenmeyen eşyaları kaldırarak bir şeyi düzenlemek.He wanted to clear up some misconceptions.Bazı yanlış anlamaları düzeltmek istedi.
26go awayözellikle tatil için bir süreliğine evden ayrılmak.They went away for a few days.Birkaç günlüğüne gittiler.
27stand forbir şeyi desteklemek veya temsil etmek.I hated the organization and all it stood for.Organizasyondan ve temsil ettiği her şeyden nefret ediyordum.
28close downBir işletmenin faaliyetleri veya hizmetleri kalıcı olarak sona erdiğinde.The company closed down some years later.Şirket birkaç yıl sonra kapandı.
29grow upyavaş yavaş yetişkin olmak.I grew up in Scotland (= I lived there when I was young).Ben İskoçya’da büyüdüm (= gençken orada yaşadım).
30start upbir işi, organizasyonu veya projeyi hayata geçirmek.The Agency helps over 1,000 firms start up each year.Ajans her yıl 1,000’den fazla firmanın kurulmasına yardımcı oluyor.
31come acrossbiriyle veya bir şeyle tesadüfen karşılaşmak veya onu bulmak.I came across these old photos recently.Geçenlerde bu eski fotoğraflara rastladım.
32come backbir yere geri dönmek veya (birine) bir anı olarak geri dönmek.I felt I’d never come back to the old home place.Eski evime asla geri dönemeyeceğimi hissettim.
33come up withbir çözüm, fikir, plan veya bahane düşündüğünüzde.She’s come up with some amazing scheme to double her income.Gelirini ikiye katlamak için inanılmaz bir plan yaptı.
34cross offbirini veya bir şeyi listeden çıkarmak veya silmek.They crossed off the names of the people who had already invited.Daha önce davet edilen kişilerin isimlerinin üstünü çizdiler.
35cut down onbir şeyi yapmak veya daha az yapmak.I’m trying to cut down on caffeine.Kafeini azaltmaya çalışıyorum.
36blow awayrüzgar bir nesneyi veya kişiyi bulunduğu yerden hareket ettirmesiI was almost blown away on my walk to the library because it’s so windy out!Kütüphaneye yürürken neredeyse uçuyordum çünkü hava çok rüzgarlı!
37call offönceden planlanmış bir etkinliği iptal etmek.The union threatened a strike but called it off at the last minute.Sendika grev tehdidinde bulundu ama son anda iptal etti.
38do overhataları iyileştirmek veya düzeltmek için bir şeyi tekrar yapmak.If she had the chance to do it over, she would have hired a press secretary.Tekrar yapma şansı olsaydı, bir basın sekreteri tutardı.
39end upplanlanmış veya planlanmamış bir şeyin nihai sonucu.The book ended up in the trash.Kitap çöpe gitti.(Çöpte son buldu)
40fill inresmi bir belgenin boş alanlarına kişisel bilgi eklemek.If you want your free copy of the magazine, fill this form in.Derginin ücretsiz kopyasını istiyorsanız, bu formu doldurun.
41get along (with)başkalarıyla iyi etkileşim içinde olmak.It’s impossible to get along with him.Onunla anlaşmak imkansız.
42hang onkısa bir süre beklemek.Sally’s on the other phone would you like to hang on?Sally diğer telefonda, beklemek ister misin?
43keep up withBiriyle ya da bir şeyle aynı seviyede ya da eşit kalmak için ne gerekiyorsa yapmak.Wages are falling to keep up with inflation.Maaşlar enflasyona ayak uydurmak için düşüyor.
44let inbirinin bir eve, odaya vb. girmesine izin vermek.Don’t let anybody in I’ll back in 15 minutes.Kimseyi içeri almayın. 15 dakika içinde dönerim.
45narrow downolasılıkların veya seçeneklerin sayısını azaltmak.We narrowed the choices down to five categories.Seçenekleri beş kategoriye indirdik.
46pay backödünç aldığınız birine parayı iade etmek.I’ll pay you back as soon as I get my next paycheck.Bir sonraki maaşımı alır almaz size geri ödeyeceğim.
47run overbir araçla birine veya bir şeye çarpmak ve üzerinden geçmek:He was run over and killed by a bus.Bir otobüs tarafından ezilerek öldürüldü.
48set offbir yolculuğa başlamak.What time do we set off tomorrow ?Yarın ne zaman yola çıkıyoruz?
49take upbir şey yapmaya başlamak.I’m not very good at golf I only took it up recently.Golfte pek iyi değilimdir, daha yeni başladım.
50wear offbir duygu veya bir şeyin etkisi geçerse, yavaş yavaş kaybolur.Most patients find that the numbness from the injection wears off after about an hour.Çoğu hasta enjeksiyondan kaynaklanan uyuşukluğun yaklaşık bir saat sonra geçtiğini fark eder.
51blow upbir şeyin patlamasını sağlamak.The car blew up as soon as it hit the wall.Araba duvara çarpar çarpmaz patladı.
52calm downdaha az şiddetli, gergin, heyecanlı veya öfkeli olmak.Calm down for a minute and listen to me.Bir dakika sakinleş ve beni dinle.
53drop inBirini beklenmedik bir şekilde veya önceden ayarlama yapmadan ziyaret etmek.Whenever I’m up there I always drop in.Ne zaman orada olsam hep uğrarım.
54find outBir şey hakkında daha fazla bilgi edinmek istediğiniz için o şey hakkında bilgi almak.How did you find out about the party?Partiyi nasıl öğrendin?
55get awayBir kişi ya da yerden kaçmak ya da bir yeri, özellikle de işinizi terk etmeyi başarmak.A police officer grabbed him, but he got away.Bir polis memuru onu yakaladı ama o kaçtı.
56hear aboutgenellikle (ancak her zaman değil) ağızdan ağıza iletişim yoluyla biri veya bir şey hakkında bilgi edinmek.That website gave me a survey , asking me how I heard about it.O web sitesi bana bir anket verdi, nasıl duyduğumu sordu.
57know aboutbir şey hakkında bilgili, aşina veya yetenekli olmak.Sarah knows about all that tech stuff, you should ask her to help you set the computer up.Sarah tüm bu teknolojik şeyleri biliyor, ondan bilgisayarı kurmana yardım etmesini istemelisin.
58live onbir miktar parayla yaşıyorsanız( live on an amount of money), bu ihtiyacınız olan şeyleri satın almak için kullandığınız paradır.We lived on very little when we first got married.İlk evlendiğimizde çok az parayla geçiniyorduk.
59pick upartırmak veya geliştirmek:The number of applicants will pick up during the autumn.Sonbaharda başvuranların sayısı artacak.
60set upresmi olarak yeni bir şirket, organizasyon, sistem, çalışma şekli vb. kurmak.A committee has been set up to organize social events for the students.Öğrenciler için sosyal etkinlikler düzenlemek üzere bir komite kuruldu.
61tear upbir kağıt veya kumaş parçası gibi bir şeyi parçalara ayırarak yok etmek.I tore up all the photos of my old boyfriend.Eski erkek arkadaşımın tüm fotoğraflarını yırtıp attım.
62work outvücudunuzun gücünü veya görünümünü iyileştirmek için egzersiz yapmak:I try to work out twice a week.Haftada iki kez spor yapmaya çalışıyorum.
63break downçalışmayı durdurmak (bir makine vb. için).Our car broke down on the motorway.Arabamız otoyolda bozuldu.
64care forbirini ya da bir şeyi beslemek ya da ona bakmak.She moved back home to care for her elderly parents.Yaşlı ailesine bakmak için eve geri taşındı.
65drop outeğitim kursunda bir okul programını bırakmak.She had dropped out of college.Üniversiteyi bırakmıştı.
66get backdaha önce bulundukları bir duruma, daha sonra tekrar o duruma gelmek.Then life started to get back to normal.Sonra hayat normale dönmeye başladı.
67hold offbir şeyi hemen yapmamak.Let’s hold off making a decision until next week.Karar vermeyi gelecek haftaya erteleyelim.
68lock outkapıyı kilitleyerek birisinin bir odaya veya binaya girmesini engellemek.She locked him out of the house after an argument.Bir tartışmadan sonra onu evden dışarı kilitledi.
69plan onbir şeyi yapmaya niyet etmek veya gerçekleşmesini beklemek.We are planning on going to Australia this year.Bu yıl Avustralya’ya gitmeyi planlıyoruz.
70show offinsanları yeteneklerinize, başarılarınıza veya sahip olduklarınıza hayran bırakmaya çalışmak – onaylamadığını göstermek için kullanılır.He couldn’t resist showing off on the tennis court.Tenis kortunda gösteriş yapmaya dayanamadı.
71tell offBiriyle bir şey yaptığı için öfkeyle konuşmak.If you make your sister cry, you’ll get told off.Eğer kız kardeşini ağlatırsan, azar işitirsin.
72write downunutmamak için bir kağıda bir şey yazmak.Did you write down Jo’s phone number?Jo’nun telefon numarasını yazdın mı?
73break intoYasadışı bir şekilde bir yere girmek veya bir konuşmayı bölmek.A house in Brecon Place was broken into last night.Brecon Place’deki bir eve dün gece zorla girilmiş.
74carry onbir şey yapmaya devam etmek.She carried on watching the TV.Televizyon izlemeye devam etti.
75get bySahip olduğunuz para, bilgi, ekipman vb. kullanarak yaşamayı veya belirli bir şeyi yapmayı başarmak.How does she get by on such a small salary ?Bu kadar az maaşla nasıl geçiniyor?
76hold onBirine kısa bir süre beklemesini söylemek için kullanılır.Hold on, I’ll check in my diary.Bekle, günlüğüme bakacağım.
77look forward togerçekleşecek bir şey hakkında memnun ve heyecanlı hissetmek.I’m really looking forward to my holiday.Tatilimi dört gözle bekliyorum.
78plug inelektrikli bir cihazı elektrik prizine bağlamakHe went to plug in his phone for the night.Gece için telefonunu şarja takmaya gitti.
79show upözellikle geç veya beklenmedik bir şekilde bir grup insana katılmak için bir yere varmak.I invited him for eight o’clock, but he didn’t show up until 9.30.Onu saat 8’e davet ettim ama 9.30’a kadar gelmedi.
80turn downsıcaklığı, sesi vb. azaltmakHe kept turning the central heating down.Kaloriferleri sürekli kısıyordu.
81break outaniden başlamak (savaş, yangın vb.).It seems that the fire broke out in the kitchen.Görünüşe göre yangın mutfakta çıkmış.
82carry outYapacağınızı söylediğiniz veya yapmanız istenen bir şeyi yapmak veya bir görevi tamamlamak.The training necessary to enable them to carry out their duties.Görevlerini yerine getirebilmeleri için gerekli eğitim.
83get inbir yere, özellikle bir binaya girmeyi başarmak.They must have got in through the bathroom window.Banyo penceresinden girmiş olmalılar.
84hurry upbir şeyi hızlı bir şekilde yapmak.Hurry up and finish your soup.Acele et ve çorbanı bitir.
85look upbir gerçek veya bir bilgi parçası, referans kitabı veya liste gibi bir şeye bakarak bulursunuz.I looked your address up in the personal file.Kişisel dosyadan adresinize baktım.
86point outgenellikle bilmediğine veya unuttuğuna inandığınız için birine bazı bilgilerden bahsetmek.He was planning to book a rock-climbing holiday, till I pointed out that Denis is afraid of heights.Denis’in yükseklik korkusu olduğunu söyleyene kadar kaya tırmanışı tatili için rezervasyon yaptırmayı planlıyordu.
87shut upkonuşmayı veya gürültü yapmayı kesmek.Will you tell Mike to shut up?Mike’a çenesini kapatmasını söyler misin?
88turn outbelirli bir şekilde gelişmek veya belirli bir sonuca sahip olmak.Obviously, I’m disappointed at the way things have turned out.Açıkçası, olayların bu şekilde gelişmesi beni hayal kırıklığına uğrattı.
89break upbiriyle ilişki kurmayı bırakmak.Their marriage broke up as a result of long separations.Evlilikleri uzun ayrılıklar sonucu bozuldu.
90catch onpopüler veya moda olmak.I wonder if the game will ever catch on with young people?Acaba bu oyun gençler arasında tutacak mı?
91get on withbelirli bir faaliyette, planda ilerleme kaydetmek.The sooner we finish the speeches, the sooner we can get on with the celebration.Konuşmaları ne kadar çabuk bitirirsek, kutlamaya o kadar çabuk başlayabiliriz.
92put up withbir şeye tahammül etmek veya katlanmak.She put up with his violent temper.Onun şiddetli öfkesine katlandı.
93slow downdaha az aktif olmak.The doctor has told him to slow down or he’ll have a heart attack.Doktor ona yavaşlamasını yoksa kalp krizi geçireceğini söyledi.
94turn uportaya çıkmak, varmak.Half the guests failed to turn up.Konukların yarısı gelmedi.
95bring backödünç aldığınız bir şeyi geri vermekCan you bring me back some milk?Bana biraz süt getirebilir misin?
96catch upÖnünüzdeki birine veya bir şeye ulaşmak için daha hızlı hareket etmek.He stopped and waited for Lily to catch up.Durdu ve Lily’nin yetişmesini bekledi.
97give awaybir şeyi hediye veya bağış olarak karşılıksız vermekI gave away my all books.Bütün kitaplarımı verdim.
98sort outbir sorunla veya zor bir durumla başarılı bir şekilde başa çıkmak.She went to a psychiatrist to try to sort out her problems.Sorunlarını çözmeye çalışmak için bir psikiyatriste gitti.
99bring upBir çocuk yetişkin olana kadar ona bakmak.She brought up three sons on her own.Üç oğlunu tek başına büyüttü.
100check inbir otele veya havaalanına vardığında kayıt yaptırmak.You must check in at least one hour before take-off.Kalkıştan en az bir saat önce check-in yapmalısınız.
101give upbir şeyi tamamlamadan yapmayı bırakmak.You’ll never guess the answer do you give up?Cevabı asla tahmin edemezsin, pes mi ediyorsun?
102speed updaha hızlı hareket etmek veya gerçekleşmek.You see drivers speeding up when they should be slowing down.Sürücülerin yavaşlamaları gerekirken hızlandıklarını görüyorsunuz.

Emir kipi olarak kullanılan 100 phrasal verbs

NoPhrasal VerbMeaningTürkçe anlamıTürkçesi
1Back away!move backwards, away from something frightening or dangerouskorkutucu veya tehlikeli bir şeyden uzaklaşmak için geriye doğru hareket etmekGeri çekil!
2Back off!(slang – rude) stop bothering or threatening someone(argo – kaba) birini rahatsız etmeyi veya tehdit etmeyi bırakmakGeri bas!
3Back up!move backwards; step backwards; drive backwardsgeriye doğru hareket et; geri adım; geriye doğru sürmekGeri git!
4Bend down!lean over and forward; lean downöne doğru eğilmekAşağı eğil!
5Bend over!lean forward from the waistbelden öne eğilmekEğil!
6Breathe in!take a breath in; take air into the lungsbir nefes al; havayı ciğerlerine çekmekNefes al!
7Breathe out!take a breath out; push air out of the lungsnefes almak; havayı ciğerlerden dışarı itmekNefes ver!
8Brighten up!be cheerful; be happierneşeli olmak; Daha mutlu olmakCanlan!
9Buckle down!start working, studying, or doing something else seriouslyciddi bir şekilde çalışmaya, okumaya veya başka bir şey yapmaya başlamakÇalışmaya başla!
10Buddy up!find a partnerbir ortak bulmakDost bul!
11Bugger off!(slang – rude) Go away!(argo – kaba) Defol git!Yaylan!
12Butt out!(slang ­– rude) don’t interfere(argo – kaba) karışmaKarışma!
13Buzz off!(slang – rude) Go away!(argo – kaba) Defol git!Uzaklaş!
14Calm down!relax, don’t be angry, don’t be upset, don’t be worriedrahat ol, kızma, üzülme, endişelenmeSakin ol!
15Carry on!keep doing what you were doingne yapıyorsan onu yapmaya devam etDevam et!
16Cheer up!be happier; don’t be sadDaha mutlu olmak; üzülmeNeşelen!
17Chill out!relax; don’t be upset or angryrahatlamak; üzülme ya da kızmaSakin ol!
18Clean up!clean yourself or your surroundingskendinizi veya çevrenizi temizlemekTemizlen!
19Close down!close a shop or business so it is not operatingbir dükkanı veya işletmeyi çalışmaması için kapatmakDükkanı kapat!
20Come back!return to where you wereolduğun yere geri dönmekGeri gel!
21Come down!move down off something high,come southyüksek bir şeyden aşağı in, güneye gelmekSakinleş!
22Come on!(encouraging someone) do what I am telling you to do(birini cesaretlendirmek) sana yapmanı söylediğim şeyi yapmakHadi!
23(not believing someone) I don’t believe you(birine inanmamak) sana inanmıyorum
24(rushing someone) move faster(birini acele ettirmek) daha hızlı hareket etmek
25Come in!enter a closed spacekapalı bir alana girmekGirin!
26Come out!leave a closed spacekapalı bir alan bırakmakÇıkın!
27Come over!come to my house; come to where I amevime gel; benim olduğum yere gelmekBuraya gel!
28Come up!move to a higher placedaha yüksek bir yere taşınmakDaha yukarı çıkın!
29Cool down!Relax; don’t be upset or angryRahatlamak; üzülme ya da kızmakSakin ol!
30Cover up!put on more clothesdaha fazla kıyafet giymekDaha kalın giyin!
31Double up!form pairs because space or resources are limitedalan veya kaynaklar sınırlı olduğu için çiftler oluştururİkiye katlamak!
32Dream on!(slang) I don’t think what you have just said will happen(argo) Az önce söylediklerinin olacağını sanmıyorumSöylediğin şey olmayacak!
33Drink up!finish your drinkiçkini bitirİçtiğini bitir!
34Eat up!finish your foodyemeğini bitirYiyip bitir!
35Fess up!(slang) confess / admit what you did; tell the truth about what you did(argo) itiraf et / yaptığını kabul et; yaptığın şey hakkında doğruyu söyleDoğruyu söyle!
36Finish up!finish what you have been doingne yapıyorsan bitirElindekini bitir!
37Fuck off!(slang – very, very rude) Go away!(argo – çok, çok kaba) Defol git!Siktir git!
38Gather around!make a group and come together in one placebir grup oluştur ve tek bir yerde bir araya gelEtrafında toplanın!
39Gear up!get ready to do somethingbir şeyler yapmaya hazırlanBir şey yapmaya hazırlan!
40Get away!move away; run away; escapeuzaklaş; KaçKurtul!
41Get down!come down from a high placeyüksek bir yerden aşağı inmekYukarıdan aşağıya gel!
42Get in!go inside something, like a car or busaraba veya otobüs gibi bir şeyin içine girmekİçine gir!
43Get off!go out of something, like a bus or trainotobüs veya tren gibi bir şeyden çıkmakArabadan in!
44Get on!climb on board something moving or about to start moving, like a traintren gibi hareket eden veya hareket etmeye başlamak üzere olan bir şeye binmekBin!
45Get out!(slang ­– rude) Leave this place! (used when angry at someone)(argo – kaba) Burayı terk edin! (birine sinirlenince kullanılır)Dışarı çık!
46Get up!become awake; don’t sleepuyanık olmak; uyumaUyan!
47Give up!stop doing what you’re doingne yapıyorsan yapmayı bırakPes et!
48give yourself to the police or authoritieskendinizi polise veya yetkililere teslim edin
49Go around!move to where you need to go by passing some obstacle instead of going straightdüz gitmek yerine bazı engelleri geçerek gitmeniz gereken yere gidinEtrafından dolaş!
50Go away!leave the place where you areolduğun yeri terk etÇekip git!
51Go back!return to where you wereolduğun yere geri dönGeri git!
52Go on!continue what you were sayingsöylediğine devam etDevam et!
53Grow up!behave in a mature way; don’t act like a childolgun bir şekilde davranmak; çocuk gibi davranmaOlgun davran!
54Hang on!wait, hold tightbekle, sıkı tutBiraz bekle!
55Hang up!end the phone calltelefon görüşmesini sonlandırTelefonu kapat!
56Hold on!waithold this tight or you might fallbu kadar sıkı bekle yoksa düşebilirsinBekle!
57Hurry up!do whatever you are doing quickly, whether it’s physical or mentalİster fiziksel ister zihinsel olsun, yaptığınız her şeyi hızlı bir şekilde yapınAcele et!
58Keep away!stay away; do not go nearuzak dur; yaklaşmaUzak dur!
59Keep out!stay outside; do not enterdışarıda kal; GirmeyinDışarıda tut!
60Lace up!tie your shoelaces; put on your shoesbağcıklarını bağla; ayakkabılarını giyBağcıkları bağla!
61Lay off!(slang – rude) stop doing something that bothers someone(argo – kaba) birini rahatsız eden bir şeyi yapmayı bırakVazgeç!
62Lie down!put your body in a horizontal position; relax on a bed or sofavücudunuzu yatay konuma getirin; bir yatakta veya kanepede rahatlayınYat!
63Lighten up!cheer up; don’t be so serious or worriedNeşelen; bu kadar ciddi veya endişeli olmaGevşe!
64Line up!make or form a linebir çizgi yapmak veya oluşturmakSıraya gir!
65Listen up!listen carefullydikkatli dinleDinle!
66Loosen up!(slang) relax; don’t be so stressed(argo) rahatla; bu kadar stresli olmaGevşe!
67Move along!keep moving; don’t stop in this spotdevam et; bu noktada durmaDevam et!
68Move back!move to a place in the backarkada bir yere gitGeri çekil!
69Move forward!move to a place in the frontöndeki bir yere gitİlerleyin!
70Move on!continue your life; go on with your lifehayatına devam etDevam et!
71Open up!Open the door!Kapıyı aç!Kapıyı Aç!
72Perk up!cheer up; don’t be sadNeşelen; üzülmeCanlan!
73Press on!keep doing what you need to do; don’t give upyapmanız gerekeni yapmaya devam edin; pes etmeYapman gerekene devam et!
74Pull back!move backwardgeri gitmekGeri çekil!
75Quiet down!stop being noisygürültülü olmayı bırakSakinleş!
76Queue up!Make or form a lineBir çizgi yapın veya oluşturunSıraya gir!
77Saddle up!Get ready to ride a horse by putting the saddle on the horseEyeri atın üzerine koyarak ata binmeye hazırlanınEyerle!
78Scoot over!(slang) move to make space for someone else(argo) başkasına yer açmak için hareket etmekKaydırın!
79Stand up!standdurmakAyağa kalk!
80Shut up!(slang – rude) be quiet; stop talking(argo – kaba) sessiz ol; konuşmayı kesKapa çeneni!
81Sit down!sit; be seatedoturmak; oturtulmakOtur!
82Sit up!sit straight in your chair, bed, etc.Sandalyenize, yatağınıza vb. dik oturun.Otur!
83Smarten up!become more intelligent and aware of what’s happening around youdaha zeki olun ve etrafınızda olup bitenlerin farkında olunAkıllı ol!
84Speak up!talk louderyüksek sesle konuşKonuş!
85Speed up!move fasterdaha hızlı hareket etHızlı hareket et!
86Stand up!standdurmakAyağa kalk!
87Stay away!don’t go nearyaklaşmaUzak dur!
88Straighten up!stand straight; do not bendDüz durmak; bükmeyinKalk!
89Stretch out!lie down comfortablyrahatça uzanRahat yat!
90Sum up!summarizeözetlemekÖzetle!
91Take off!leave fastçabuk ayrılÇıkarmak!
92Tidy up!clean the place; put things in the right placesyeri temizle; şeyleri doğru yerlere koyunToparlan!
93Turn back!go backwardsGeri gitGeri dön!
94Turn over!move your body so that the other side faces upvücudunuzu diğer taraf yukarı bakacak şekilde hareket ettirinÇevir!
95Wait up!wait for me to catch up with yousana yetişmemi bekleBekle!
96Wake up!don’t sleep anymore; become awakeartık uyuma; uyanmakUyan!
97Walk away!leave a difficult situationzor bir durum bırakmakUzaklaş!
98Walk out!leave a situation because you do not approve of somethingbir şeyi onaylamadığınız için bir durumu terk edinÇıkmak!
99leave someone (leave a relationship)birini bırakmak (ilişkiden ayrılmak)
100Watch out!be very carefulçok dikkatli olDikkat!
101Work away!continue workingçalışmaya devam etUğraş!

 

En sık kullanılan 750 phrasal verbs (101-750 arası)

NoPhrasal VerbMeaningTürkçe anlamıExample Sentence
101act onTo take action because of something like information received.Alınan bilgi gibi bir şey yüzünden harekete geçmek.The police were ACTING ON a tip from an informer and caught the gang red-handed.
102act outPerform something with actions and gestures..Eylemler ve jestlerle bir şeyler yapmakThey ACTED OUT the story on stage.
103act upBehave badly or strangely.Kötü veya garip davranmakMy computer’s ACTING UP; I think I might have a virus.
104add onInclude in a calculation.Bir hesaplamaya dahil etmekYou have to ADD the VAT ON to the price they give.
105add upTo make a mathematical total.Matematiksel bir toplam yapmakWe ADDED UP the bill to check it was correct.
106agree withbeing at same idea with someonebiriyle aynı fikirde olmakI feel terrible- that food didn’t AGREE WITH my stomach.
107aim atTo target.HedeflemekThe magazine is AIMED AT teenagers.
108allow forInclude something in a plan or calculation.Bir plana veya hesaplamaya bir şey eklemekYou should ALLOW FOR delays when planning a journey.
109allow ofMake possible, permit.Mümkün kılmak, izin vermek.The rules don’t ALLOW OF any exceptions.
110angle forTry to get something indirectly, by hinting or suggesting.Bir şeyi ima ederek veya önererek dolaylı olarak elde etmeye çalışmakHe’s been ANGLING FOR an invitation, but I don’t want him to come.
111answer backTo reply rudely to someone in authority.Yetkili birine kaba bir şekilde cevap vermek.Her mother was shocked when she started ANSWERING her BACK and refusing to help.
112argue downPersuade someone to drop the price of something they’re selling.Birini sattığı bir şeyin fiyatını düşürmeye ikna etmekShe ARGUED him DOWN ten percent.
113argue outArgue about a problem to find a solution.Çözüm bulmak için bir sorun hakkında tartışmakIf we can’t ARGUE our differences OUT, we’ll have to take them to court.
114ask aboutAsk how someone is doing, especially professionally and in terms of health.Birinin, özellikle profesyonel olarak ve sağlık açısından nasıl olduğunu sormakHe ASKED ABOUT my father.
115ask afterEnquire about someone’s health, how life is going.Birinin sağlığını, hayatının nasıl gittiğini sormakJenny rang earlier and ASKED AFTER you, so I told her you were fine.
116ask aroundAsk a number of people for information of help.Yardım için birkaç kişiden bilgi istemekI have no idea, but I’ll ASK AROUND at work and see if anyone can help.
117ask inTo invite somebody into your house.Birini evinize davet etmek.Jon’s at the door.’ ‘ASK him IN.’
118ask outTo invite someone for a date.Birini randevuya davet etmek.He wanted to ASK her OUT but was too shy.
119ask overInvite.Davet etmek.They have ASKED us OVER for drinks on Friday.
120ask roundInvite someone.Birini davet etmek.We ASKED John ROUND for diner.
121auction offSell something in an auction.Açık artırmada bir şey satmakThey AUCTIONED OFF their property as they were heavily in debt.
122back awayRetreat or go backwards.Geri çekilmek ya da geriye gitmekThe crowd BACKED AWAY when the man pulled a knife.
123back downRetract or withdraw your position or proposal in an argument.Bir tartışmadaki konumunuzu veya teklifinizi geri çekmekShe refused to BACK DOWN and was fired.
124back intoEnter a parking area in reverse gear.Geri viteste bir park alanına girmekHe prefers to BACK his car INTO the garage.
125back offRetreat.Geri çekilmek.The police told the protesters to BACK OFF.
126back outFail to keep an arrangement or promise.Bir anlaşmayı veya sözü yerine getirememek.He BACKED OUT two days before the holiday so we gave the ticket to his sister
127back out ofFail to keep an agreement, arrangement.Bir anlaşmaya, düzenlemeye uymamak.She BACKED OUT OF the agreement at the last minute.
128back upMake a copy of computer data.Bilgisayar verilerinin bir kopyasını oluşturmakYou should always BACK UP important files and documents so that you won’t lose all your work if something goes wrong with the hardware.
129bag outCriticise.EleştirmekDon’t bag out BAG OUT Australian English.
130ball upConfuse or make things complicated.İşleri karıştırmak veya karmaşık hale getirmek.The new project has BALLED me UP- I have no idea what to do.
131bargain downPersuade someone to drop the price of something they’re selling.Birini sattığı bir şeyin fiyatını düşürmeye ikna etmekI BARGAINED her DOWN to half what she originally wanted.
132bash aboutMistreat physically.Fiziksel olarak kötü davranmakIf you BASH your monitor ABOUT like that, it won’t last long.
133bash inBreak, damage or injure by hitting.Vurarak kırın, hasar verin veya yaralayın.The burglars BASHED the door IN to enter the house.
134bash outWrite something quickly without much preparation.Fazla hazırlık yapmadan hızlı bir şekilde bir şeyler yazmakI BASHED the essay OUT the night before I had to hand it in.
135be afterTry to find or get.Bulmaya veya almaya çalışmakThe police ARE AFTER him because of the theft.
136be alongArrive.Varmak.The next bus should BE ALONG in the next quarter of an hour or so.
137be awayBe elsewhere; on holiday, etc..Başka yerde olmak; tatilde vs..She’s AWAY on business for three weeks.
138be cut out forBe suitable, have the necessary qualities.Uygun olmak, gerekli niteliklere sahip olmakShe’s not CUT OUT FOR this kind of work.
139be cut upBe upset.Üzgün ​​olmak.She was very CUT UP about coming second as she thought she deserved to win.
140be downBe depressed.Depresyonda olmak.He’s BEEN DOWN since his partner left him.
141be fed upBe bored, upset or sick of something.Bir şeyden sıkılmak, üzülmek veya bıkmak.I AM FED UP of his complaints.
142be taken withLike something.bir şeyi beğenmek,I WAS very TAKEN WITH the performance- it was superb.
143be upBe out of bed.Yataktan kalkmakShe’s not UP yet.
144bear down onMove towards.doğru ilerlemekShe spotted him on the other side of the room and BORE DOWN ON him.
145bear onInfluence, affect.Etkilemek, etkilemek.The judge’s character may well BEAR ON the final decision.
146bear outConfirm that something is correct.Bir şeyin doğru olduğunu onaylamakStatistics BEAR OUT the government’s positions on the issue.
147bear upResist pressure.Basınca direnmekHow are you BEARING UP under the strain?
148bear up underCope with something difficult or stressful.Zor veya stresli bir şeyle başa çıkmakHe’s BEARING UP UNDER the pressure.
149bear withTolerateHoşgörüyle davranmakI can’t bear to continue with this suffering.
150beat downStrong sunshine.Güçlü güneş ışığı.The sun WAS really BEATING DOWN and we couldn’t stay outdoors.
151beat outNarrowly win in competition.Rekabette az farkla kazanmak.The marathon runner barely BEAT OUT his rival at the tape.
152beat upAttack violently.Şiddetle saldırmakThe mugger BEAT him UP and stole his wallet.
153belong withBe in the correct or appropriate location with other items.Diğer öğelerle birlikte doğru veya uygun yerde olmakDoes this disc BELONG WITH those on the shelf?
154bend downLower the top half of your body.Vücudunuzun üst yarısını indirmekI BENT DOWN to pick it up off the floor.
155big upExaggerate the importance.Önemini abartmak.He BIGS himself UP all the time.
156bitch upSpoil or ruin something.Bir şeyi bozmak veya mahvetmek.I BITCHED UP the interview.
157black outFall unconscious.Bilinçsiz düşmek.He BLACKED OUT and collapsed on the floor.
158block inPark a car and obstruct another car.Bir arabayı park etmek ve başka bir arabayı engellemekI couldn’t drive here this morning because someone had BLOCKED me IN.
159block offObstruct an exit to prevent people from leaving.İnsanların çıkmasını önlemek için bir çıkışı engellemekThe police BLOCKED OFF the road after the murder.
160blow awayImpress greatly.Büyük ölçüde etkilemekHer first novel BLEW me AWAY.
161blow downWhen the wind forces something to fall.Rüzgar bir şeyi düşmeye zorladığında.A tree was BLOWN DOWN in the storm.
162blow inArrive, sometimes suddenly or unexpectedly.Bazen aniden veya beklenmedik bir şekilde gelmekHe BLEW IN from Toronto early this morning.
163blow offNot keep an appointment.Randevu tutmamak.We were going to meet last night, but she BLEW me OFF at the last minute.
164blow upExplode.patlamakThe bomb BLEW UP without any warning.
165boil upFeel a negative emotion strongly.Olumsuz bir duyguyu güçlü bir şekilde hissetmekThe anger BOILED UP in me when I saw what they had done.
166bone up onStudy hard for a goal or reason.Bir amaç veya sebep için çok çalışmakI need to BONE UP ON my French grammar for the test.
167book inCheck in at a hotel.Bir otelde check-in yapmakWE took a taxi from the airport to the hotel and BOOKED IN.
168call upTelephone.Telefon etmekI CALLED him UP as soon as I got to a phone to tell him the news.
169calm downrelax after an energetic or irritated stateenerjik veya sinirli bir durumdan sonra rahatlamakI need a few minutes to calm down after that match.
170cancel outHave an opposite effect on something that has happened, taking things back to the beginning.Olmuş olan bir şey üzerinde zıt bir etki yaratmak, her şeyi en başa geri götürmekThe airport taxes CANCELLED OUT the savings we had made on the flight tickets.
171cap offFinish or complete, often with some decisive action.Bitirmek veya tamamlamak, genellikle belirli bir eylemle.She CAPPED OFF the meeting with a radical proposal.
172care forLike.Beğenmek.I don’t CARE FOR fizzy drinks; I prefer water.
173carried awayGet so emotional that you lose control.çok duygusallaşıp kontrolü kaybetmekThe team got CARRIED AWAY when they won the championship and started shouting and throwing things around.
174carry forwardMake something progress.Bir şeyi ilerletmek.They hope the new management will be able to CARRY the project FORWARD.
175carry offSucceed, winBaşarılı olmak, kazanmakHe carried off the first prize in the tennis tournament.
176carry onContinueDevam etmekLet the task carry on.
177decide uponChoose, select.Seçmek.Jane spent a long time looking at houses before she bought one, but eventually DECIDED UPON one near her office.
178die awayBecome quieter or inaudible (of a sound).Daha sessiz veya işitilemez hale gelmek (bir ses).The last notes DIED AWAY and the audience burst into applause.
179die backWhen the parts of a plant above ground die, but the roots remain alive.Bir bitkinin toprak üstündeki kısımları öldüğünde kökleri canlı kalır.The plant DIES BACK in the winter.
180die downDecrease or become quieter.Azaltmak veya daha sessiz olmakIt was on the front pages of all the papers for a few days, but the interest gradually DIED DOWN.
181die forWant something a lot.Bir şeyi çok istemek.I’m DYING FOR the weekend- this week’s been so hard.
182die offBecome extinct.Nesli tükenmek.Most of the elm trees in the UK DIED OFF when Dutch elm disease arrived.
183die outBecome extinct or disappear.Nesli tükenmek veya yok olmakSome scientists say that the dinosaurs DIED OUT when a comet hit the earth and caused a nuclear winter.
184dig inStart eating greedily.Açgözlülükle yemeye başlamakWe were starving so we really DUG IN when the food finally did arrive.
185dig intoReach inside to get something.Bir şey almak için içeri uzanmakShe DUG INTO her handbag and pulled out a bunch of keys.
186fawn overPraise someone in an excessive way to get their favour or something from them.Birinin iyiliğini veya ondan bir şey elde etmek için aşırı bir şekilde övmekShe FAWNED OVER the inspectors in the hope that they would give her a good grade.
187feed offEat a food as part of an animals diet.Hayvan diyetinin bir parçası olarak bir yemek yemekThe gecko FEEDS OFF mosquitoes and other insects.
188feed onGive someone a particular food.Birine belirli bir yemek vermekHe FEEDS his cat ON dry food.
189feed upGive someone a lot of food to restore their health, make them bigger, etc.Birine sağlığına kavuşması, onu büyütmesi vb. için çok fazla yiyecek vermekShe’s been ill for a fortnight so we’re FEEDING her UP.
190feel upTouch sexually, grope.Cinsel olarak dokunmak, okşamak.Someone FELT me UP in the club as I was trying to get to the bar.
191feel up toFeel capable of doing something.Bir şeyler yapabileceğini hissetmekI’m so tired. I don’t think I FEEL UP TO going out tonight.
192get aheadto be successful in the workişinde başarılı olmakI will get ahead at work with this project.
193get ahead ofMove in front of.önüne geçmekI work at home in the evening to GET AHEAD OF schedule.
194get alongLeave.Ayrılmak.It’s late; we must be GETTING ALONG.
195give upAbandonTerk etmekNever give up on your study.
196hit onHave an idea.Bir fikri gelmekI suddenly HIT ON the solution
197hold offStop someone from attacking or beating you.Birinin size saldırmasını veya sizi dövmesini engellemekChelsea couldn’t HOLD their opponents OFF and lost the game.
198hold onWait.Beklemek.Could you HOLD ON for a minute; she’ll be free in a moment.
199hook upMeet someone.Birisi ile tanışmakWe HOOKED UP at the conference.
200hunt outSearch until you find something.Bir şey bulana kadar aramakIt took me ages to HUNT OUT the photos.
201jack upIncrease sharply.Keskin bir şekilde artırmakThey have JACKED UP the price of oil this month.
202jam onApply or operate something forcefully.Bir şeyi zorla uygulamak veya çalıştırmakJack JAMMED ON the brakes when the rabbit ran in front of his car.
203jaw awayTalk just for the point of talking rather than having anything to say.Söyleyecek bir şeyiniz olması yerine sadece konuşmak için konuşmakThat shows that your interest is not in helping the student, but in JAWING AWAY.
204jazz upMake something more interesting or attractive.Daha ilginç veya çekici bir şey yapmakThe show was getting stale so they JAZZED it UP with some new scenes.
205keep aroundKeep something near you.Yakınınızda bir şey bulundurmakI KEEP a dictionary AROUND when I’m doing my homework.
206keep atContinue with something difficult.Zor bir şeyle devam etmekShe found the course hard but she KEPT AT it and completed it successfully.
207keep awayDon’t allow someone near something.Birinin bir şeye yaklaşmasına izin vermekMedicines should always be KEPT AWAY from children.
208keep backMaintain a safe distance.Güvenli bir mesafe korumakThe police told the crowd to KEEP BACK from the fire.
209key toPlan things to fit or suit people or situations.İnsanlara veya durumlara uyacak veya uyacak şeyler planlamakPromotions are KEYED TO people’s abilities.
210key upMake someone excited or nervous.Birini heyecanlandırmak veya gerginleştirmekThe noise got us KEYED UP.
211kick aboutDiscuss.Tartışmak.We KICKED the idea ABOUT at the meeting.
212kick inWhen a drug starts to take effect.Bir ilaç etkisini göstermeye başladığında.Her hayfever didn’t feel half as bad once the antihistamines had KICKED IN.
213kick outExpel.kovmakThe family KICKED the au pair OUT when they found out that she was planning to move to work for another household.
214knock offFinish work for the day.Günlük işi bitirmekWe KNOCKED OFF early on Friday to avoid the rush hour queues.
215lash downSecure something with ropes or cords.Bir şeyi halatlarla veya kordonlarla sabitlemekWe LASHED the tarpaulin DOWN to stop the wind blowing it away.
216lash intoCriticise someone strongly.Birini şiddetle eleştirmekHe LASHED INTO them for messing thins up.
217lash outSuddenly become violent.Aniden şiddetli hale gelmek.He LASHED OUT and broke the man’s nose.
218lay onOrganise, supply.Düzenlemek, tedarik etmek.They LAID ON a buffet lunch at the conference.
219lay outSpend money.Para harcamak.They LAID OUT thousands of pounds on their wedding reception.
220let inAllow someone to enter.Birinin girmesine izin ver.The doorstaff didn’t LET him IN the nightclub because he was wearing jeans.
221let offCause to explode or releasePatlamaya veya serbest kalmaya neden olmakStand back when you let off fireworks.
222line upArrange events for someone.Birisi için etkinlikler düzenlemekWe have LINED UP a lot of meetings for them.
223link upConnect, join.Bağlan, katıl.The train LINKS UP the cities.
224live byFollow a belief system to guide your behaviour.Davranışınıza rehberlik etmesi için bir inanç sistemini takip etmekHe tries hard to LIVE BY the Bible.
225live downStop being embarrassed about something.Bir şeyden utanmayı bırakmakIf I fail the test and everyone else passes, I’ll never be able to LIVE it DOWN.
226live withAccept something unpleasant.Hoş olmayan bir şeyi kabul etmekIt’s hard to LIVE WITH the pain of a serious illness.
227log inEnter a restricted area on a computer system.Bir bilgisayar sisteminde kısıtlı bir alana girmekI had forgotten my password and couldn’t LOG IN.
228log intoEnter a restricted area of a computer system.Bir bilgisayar sisteminin kısıtlı bir alanına girmekI LOGGED INTO the staff intranet to check my email.
229log offExit a computer system.Bir bilgisayar sisteminden çıkmakWhen she’d finished working on the spreadsheet, she LOGGED OFF and left the office.
230log onEnter a computer system.Bir bilgisayar sistemine girmekHe entered his password for the college intranet and LOGGED ON.
231log outExit a computer system.Bir bilgisayar sisteminden çıkmakDanny closed the programs and LOGGED OUT when it was time to go home.
232look upFind outAnlamakLook up the criminal urgently.
233magic awayMake something disappear quickly.Bir şeyin hızla kaybolmasını sağlamakHe MAGICKED the bill AWAY and paid for us all before I could get my wallet out.
234make afterChase.Takip etmek.The police MADE AFTER the stolen car.
235make away withSteal.Hırsızlık yapmak.The thieves MADE AWAY WITH the painting.
236make itArrive or get a result.ulaşmak ya da bir sonuç almakI thought you weren’t coming, so I was really pleased you MADE IT.
237make it up toTry to compensate for doing something wrong.Yanlış bir şey yapmayı telafi etmeye çalışmakHe tried to MAKE IT UP TO her, but she wouldn’t speak to him.
238make ofMake something ofbir şey yapmakThe table is made of wood.
239make offHurry away, escapeAcele etmek, kaçınmakThe thieves made off before the police arrived.
240mash upMix sources of audio, video or other computer sources..Ses, video veya diğer bilgisayar kaynaklarını karıştırmakShe MASHED UP the songs into a single track.
241melt downHeat something solid, especially metal, until it becomes liquid.Katı bir şeyi, özellikle metali sıvı hale gelene kadar ısıtmakThey MELTED the gold statue DOWN and turned it into gold bars.
242mess aboutNot be serious, not use something properly.Ciddi olmamak, bir şeyi düzgün kullanmamakThe children were MESSING ABOUT with the TV remote control and broke it.
243mix upconfuse something with something elsebir şeyi başka bir şeyle karıştırmakIt’s easy to mix up Chris Pine and Chris Pratt.
244move intoStart living in a place.Bir yerde yaşamaya başlamakThey MOVED INTO the house as soon as it was ready.
245move upMove to make space.Yer açmak için hareket etmekCould you MOVE UP and let me sit down?
246nail downSucceed in getting, achieve.Elde etmekte başarılı olmak, başarmakThey are having trouble NAILING DOWN the contract.
247name afterGive someone a name to remember another person.Bir başkasını hatırlamak için birine bir isim vermekI was NAMED AFTER my uncle who died in the war.
248narrow downRemove less important options to make it easier to choose.Seçim yapmayı kolaylaştırmak için daha az önemli olan seçenekleri kaldırmakI am not sure which university to apply to, but I have NARROWED my list DOWN to three.
249nerd outPlay safe and avoid taking a risk.Güvenli oynamak ve risk almaktan kaçınmakI’m going to NERD OUT and not go on the river trip.
250opt forChoose.Seçmek.I OPTED FOR an endowment mortgage and lost a lot of money.
251opt inChoose to be part or a member of something.Bir şeyin parçası veya üyesi olmayı seçmekIf you want them to notify you of updates, you have to OPT IN.
252opt intoChoose to be a member or part of something.Bir şeyin üyesi veya parçası olmayı seçmekI OPTED INTO the scheme.
253opt outChoose not to be part of something.Bir şeyin parçası olmamayı seçmekThe UK OPTED OUT of a lot of EU legislation on working hours and conditions.
254pack inStop doing something.Bir şey yapmayı bırakmakI’m trying to PACK IN smoking.
255pack offSend someone away.Birini göndermekHis boss PACKED him OFF to a regional office.
256pack outFill a venue.Bir mekanı doldurmakThe stadium was PACKED OUT.
257pack upStop doing something.Bir şey yapmayı bırakmakYou should PACK UP smoking.
258pad downSleep somewhere for the night.Gece için bir yerde uyumakI’m too tired to come home; can I PAD DOWN here tonight?
259pad outMake a text longer by including extra content, often content that isn’t particularly relevant.Fazladan içerik, genellikle özellikle alakalı olmayan içerik ekleyerek bir metni daha uzun yapmakI couldn’t think of much to write, so I PADDED the essay OUT with a few lengthy quotes.
260pal aroundBe friendly and spend time with someone.Arkadaş canlısı olmak ve biriyle zaman geçirmekWe PALLED AROUND at university.
261pal upBecome friends.Arkadaş olmak.We PALLED UP when I started working with her.
262pass awayDie.Ölmek.Sadly, Georgia’s uncle PASSED AWAY yesterday after a short illness.
263pass backReturn.Geri dönmek.I felt awful when the teacher started to PASS BACK the exam papers.
264pass byGo past without stopping.Durmadan geçmekI was just PASSING BY when I saw the accident.
265patch upFix or make things better.Düzeltmek veya işleri daha iyi hale getirmekI tried to PATCH things UP after the argument, but they wouldn’t speak to me.
266pay backRepay money borrowed.Ödünç alınan parayı geri ödemekI PAID BACK the twenty pounds I’d borrowed.
267pay offProduce a profitable or successful result.Kârlı veya başarılı bir sonuç üretmekTheir patience PAID OFF when he finally showed up and signed the contract.
268peel awayLeave a group by moving in a different direction.Farklı bir yöne hareket ederek bir gruptan ayrılmakSome of the crowd PEELED AWAY to get out of the crush.
269peg outPut washing outside to dry.Çamaşırları kuruması için dışarıya koymakI PEGGED the washing OUT after it stopped raining.
270phase inIntroduce gradually.Yavaş yavaş tanıtmakThey are PHASING IN the reforms over the next two years.
271phase outRemove gradually.Yavaş yavaş çıkarmakThey have introduced a compact edition of the newspaper and are PHASING OUT the broadsheet edition over the next few months.
272pick atEat unwillingly.İstemeden yemek.I wasn’t very hungry so I just PICKED AT my food.
273pick upCollect.TOPLAMAK.While you’re in town, can you PICK UP my trousers from the Dry Cleaner?
274pig outEat a lot.Çok yemek.The food was great, so I really PIGGED OUT.
275pile upAccumulate.Biriktirmek.Work just keeps on PILING UP and I really can’t manage to get it all done.
276pin downDiscover exact details about something.Bir şey hakkında kesin ayrıntıları keşfetmekThe government can’t PIN DOWN where the leak came from.
277pin onAttach the blame to someone.Suçu birine atmakThe police tried to PIN the crime ON him.
278pin upFix something to a wall, or other vertical surface, with a pin.Bir şeyi bir duvara veya başka bir dikey yüzeye bir iğne ile sabitlemekI PINNED the notice UP on the board
279pine awaySuffer physically because of grief, stress, worry, etc.Keder, stres, endişe vb. nedeniyle fiziksel olarak acı çekmek.He’s been PINING AWAY since his wife died and is a shadow of his former self.
280pipe downBe quiet (often as an imperative).Sessiz olmak (genellikle bir zorunluluk olarak).The lecturer asked the students to PIPE DOWN and pay attention.
281pipe upTo speak, raise your voice.Konuşmak için sesini yükseltmekAt first, no one answered, then finally someone PIPED UP.
282play alongPretend to agree or accept something in order to keep someone happy or to get more information.Birini mutlu etmek veya daha fazla bilgi almak için bir şeyi kabul ediyormuş gibi yapmakI disagreed with the idea but I had to PLAY ALONG because everyone else liked it.
283play aroundBe silly.Aptal olmak.The children were PLAYING AROUND and being annoying.
284play upBehave badly.Kötü davranmakThe children PLAYED UP all evening and drove the babysitter mad.
285plug inConnect machines to the electricity supply.Makineleri elektrik kaynağına bağlamakHe PLUGGED the TV IN and turned it on full blast.
286plump downPut something in a place without taking care.Dikkat etmeden bir şeyi bir yere koymakHe PLUMPED his bag DOWN and kicked his shoes off.
287plump forChoose.Seçmek.I PLUMPED FOR the steak frites.
288point outMake someone aware of something.Birinin bir şeyden haberdar olmasını sağlamakHe POINTED OUT that I only had two weeks to get the whole thing finished.
289poke aboutMove things around or search in a casual way to try to find something.Bir şeyler bulmaya çalışmak için nesneleri hareket ettirmek veya rahat bir şekilde aramakI POKED ABOUT in my CD collection to see if I could find it.
290poke aroundMove things around or search in a casual way to try to find something.Bir şeyler bulmaya çalışmak için nesneleri hareket ettirmek veya rahat bir şekilde aramakI POKED AROUND in my desk to see if the letter was there.
291polish offFinish, consume.Bitirmek, tüketmek.She POLISHES OFF half a bottle of gin every night.
292polish upImprove something quickly.Bir şeyi hızla geliştirmekI need to POLISH UP my French before I go to Paris.
293pop inVisit for a short time.Kısa bir süre için ziyaret etmekHe POPPED IN for a coffee on his way home.
294pop offTalk loudly, complain.Yüksek sesle konuşmak, şikayet etmekHe’s always POPPING OFF when things don’t suit him.
295power upTurn a computer or electronic device on so that it is ready to use.Bir bilgisayarı veya elektronik cihazı kullanıma hazır olacak şekilde açmakI POWERED UP my laptop and started work.
296price upCharge more for something.Bir şey için daha fazla ücret almakIn rural areas where they have a monopoly, some garages PRICE UP fuel because there’s nowhere else to buy it.
297pull aheadOvertake, move in front.Sollamak, öne geçmekThe lorry was going slowly but we managed to PULL AHEAD.
298pull outMove into traffic.Trafiğe çıkmakThe traffic was so bad that it took me ages to PULL OUT.
299act forDo something in favourlehine bir şey yapmakMr Kim acts for my father.
300ask forTo request something.Bir şey istemekThere’s someone in the shop asking for the manager.
301back [x] upsupport or defend someonebirini desteklemek veya savunmakDon’t forget to back up your work.
302believe inTo feel confident about something or someone.Bir şey veya biri hakkında kendinden emin hissetmek.I don’t believe in miracles.
303bite offTo use your teeth to bite a piece of something.Bir şeyin parçasını ısırmak için dişlerini kullanmak.I bit off a chunk of chocolate.
304blow outTo extinguish or make a flame stop burning.Bir alevi söndürmek veya yanmasını durdurmak.
305boil down toTo have determined or analyzed the solution or reason for something.Bir şeyin çözümünü veya nedenini belirlemiş veya analiz etmiş olmak.
306break downCrushEzmekThe building is going to break down.
307break inTo enter a place illegally and with the use of force.Bir yere kanunsuz ve zor kullanarak girmek.
308break intoEnter or open forciblyZorla girmekThe thief breaks into the house.
309break offTo remove a part of something with force.Bir şeyin bir parçasını kuvvet kullanarak çıkarmak.
310break outTo escape from a place, situation or way of life.Bir yerden, durumdan veya yaşam tarzından kaçmak.
311break throughForcefully get inZorla içeri girmekThe man breaks through the shop.
312break upTo stop a fight.Bir kavgayı durdurmak
313bring backTo return something you’ve borrowed.Ödünç aldığın bir şeyi iade etmek
314bring overTo bring someone or something from one place or area to another.Birini veya bir şeyi bir yerden veya bölgeden başka bir yere götürmek.
315bring upAdoptEvlat edinmekHe brings up the child.
316brush offTo remove something(dust particle, insect, etc) with your hand.Elinizle bir şeyi (toz zerresi, böcek vb.) çıkarmak.
317brush upTo practice and review your knowledge or a skill that you haven’t used in a while.Bilginizi veya bir süredir kullanmadığınız bir beceriyi uygulamak ve gözden geçirmek
318build in/intoTo add a fixture or component to a certain area or place through construction.İnşaat yoluyla belirli bir alana veya yere bir fikstür veya bileşen eklemek.
319bump intoWhen you meet people by accident or unexpectedly.İnsanlarla tesadüfen veya beklenmedik bir şekilde tanıştığınızda.
320burn downWhen someone uses fire to destroy a structure.Birisi bir yapıyı yok etmek için ateşi kullandığında.
321burn outWhen a candle stops burning because there is nothing left to burn.Yanacak hiçbir şey kalmadığı için bir mumun yanması durduğunda.
322burn upTo destroy something with heat or fire.Bir şeyi ısı veya ateşle yok etmek.
323burst outTo suddenly do or say something.Aniden bir şey yapmak veya söylemek.
324butt inTo interrupt a conversation or activity.Bir konuşmayı veya etkinliği kesmek
325call [x] offcanceliptal etmekWe called the party off. / We called off the party.
326call aroundcontact multiple peoplebirden fazla kişiyle iletişim kurmakRoy called around to find a nearby mechanic.
327call backTo call someone again.Birini tekrar aramak
328call forDemandTalep etmekMrs Selina calls for some money.
329call inTo request that someone come and help.Birinin gelip yardım etmesini istemek.
330call offTo cancel an event that has been previously planned.Önceden planlanmış bir etkinliği iptal etmek
331call-inSummonçağırmakPlease call in the envoy.
332carry awayTo do something out of the ordinary due to strong emotions.Güçlü duygular nedeniyle sıra dışı bir şey yapmak.
333carry on aboutContinue in an annoying wayCan sıkıcı bir şekilde devam etmekShe kept carrying on about how much money she made.
334carry on withContinueDevam etmekI want you to carry on with the work while I am out of the country.
335carry outPerform a taskbir görevi gerçekleştirmekI would like to carry out the plan.
336carry overContinue past a certain pointBelli bir noktadan sonra devam etmekThe meeting carried over into lunchtime.
337catch onTo understand or realize something.Bir şeyi anlamak veya gerçekleştirmek.
338catch upTo move faster to reach someone or something that is ahead of you.Önünüzdeki birine veya bir şeye ulaşmak için daha hızlı hareket etmek.
339cheat onWhen you are emotionally and/or sexually unfaithful to your girlfriend/boyfriend or spouse.Kız arkadaşınıza/erkek arkadaşınıza veya eşinize duygusal ve/veya cinsel olarak sadakatsiz olduğunuzda.
340check [x] outverify a person or thing (can sometimes be flirtatious when used in reference to a person)bir kişiyi veya şeyi doğrulamak (bazen bir kişiye atıfta bulunularak kullanıldığında flörtöz olabilir)I’ll check the contract out. / I’ll check out the contract.
341check inTo register at a hotel or airport upon arrival.Varışta bir otele veya havaalanına kaydolmak
342check outTo leave a hotel or other form of an accommodation after your stay there.Orada kaldıktan sonra bir otelden veya başka bir konaklama yerinden ayrılmak.
343chicken outTo refrain from doing something because of fear.Korku nedeniyle bir şeyi yapmaktan kaçınmak.
344chop upTo cut something into pieces with a knife.Bir şeyi bıçakla parçalara ayırmak.
345clean outTo clean or clear the inside of something thoroughly.Bir şeyin içini iyice temizlemek
346clean upbe extremely successful in an endeavor, such as business, sports, or gamblingiş, spor veya kumar gibi bir çabada son derece başarılı olmakOur hockey team cleaned up at the tournament and went home undefeated.
347clear outTo remove things completely from an area or place.Bir alandan veya yerden bir şeyleri tamamen kaldırmak
348clear upTo do something to solve a problem or a misunderstanding.Bir sorunu veya yanlış anlaşılmayı çözmek için bir şeyler yapmak.
349clog upWhen something in a drain or valve prevents the flow of water or other liquidsDrenaj veya vanadaki bir şey su veya diğer sıvıların akışını engellediğinde
350close downWhen the activities or services of a business permanently end.Bir işletmenin faaliyetleri veya hizmetleri kalıcı olarak sona erdiğinde.
351close offTo block an entrance or pathway.Bir girişi veya yolu kapatmak
352come aboutWhen something happens or occurs.Bir şey olduğunda veya meydana geldiğinde.
353come acrossThe way other people perceive something or someone.Diğer insanların bir şeyi veya birini algılama biçimi.
354come afterTry to find or captureBulmaya veya yakalamaya çalışınThe police comes after the robber.
355come apartWhen something breaks or separates piece by piece.Bir şey kırıldığında veya parça parça ayrıldığında.
356come aroundchange an opinion or see a new point of viewbir fikri değiştirmek veya yeni bir bakış açısı görmekI never liked seafood, but came around after trying fried calamari.
357come backTo return to a place.Bir yere dönmek
358come betweendisturb a relationshipbir ilişkiyi bozmakAfter more than fifty years of marriage, nothing could come between them.
359come downTo move from a higher to a lower position or from north to south.Daha yüksek bir konumdan daha alçak bir konuma veya kuzeyden güneye hareket etmek.
360come down onattack or punish harshlysert bir şekilde saldırmak veya cezalandırmakEver since last month’s accident, police have been coming down on drunk driving.
361come down toWhen a situation is reduced to a certain outcome.Bir durum belirli bir sonuca indirgendiğinde.
362come down withWhen you start to experience the symptoms of a disease or illness.Bir hastalık veya rahatsızlığın belirtilerini yaşamaya başladığınızda.
363come down withbecome sickhasta olmakAfter sitting in the rain for hours, Chandra came down with a nasty cold.
364come fromOriginate inkökeni … olmakHe comes from Denmark.
365come inWhen someone or something enters a place, building, or room.Birisi veya bir şey bir yere, binaya veya odaya girdiğinde.
366come ofTo be descended fromNeslinden olmakShe comes of a royal family.
367come offCelebrate, observeKutlamak, gözlemlemekWe came off our program yesterday.
368come onArrive fasterdaha hızlı varmakThey came on a few minutes ago.
369come outTo leave a place.Bir yer bırakmak.
370come out ofhappen as a consequence of another eventbaşka bir olayın sonucu olarak meydana gelenWe missed a day of school, so at least some good came out of our boring class trip.
371come overTo make a visit.Ziyaret etmek
372come roundRecover consciousnessBilincini geri kazanmakThe patient will come round soon.
373come throughWhen someone or something expected arrives.Beklenen biri veya bir şey geldiğinde.
374come upbecome the topic of discussion or receive attentiontartışma konusu olmak veya dikkat çekmekEveryone talked about how much they enjoyed the movie, but the run time never came up in the conversation.
375come up withWhen you think of a solution, idea, plan, or excuse.Bir çözüm, fikir, plan veya mazeret düşündüğünüzde.
376come up withthink of an idea, especially as the first person to do so, or to produce a solutionözellikle bunu yapan veya çözüm üreten ilk kişi olarak bir fikir düşünmekSahar comes up with her best story ideas at night, so she writes them down before she forgets them.
377con intoTo persuade someone to do something through lies and deception.Yalan ve kandırma yoluyla birini bir şey yapmaya ikna etmek.
378con out ofTo persuade someone to give or do something through lies and deception.Yalan ve aldatma yoluyla birini bir şey vermeye veya yapmaya ikna etmek.
379cool offTo lose temperature.Sıcaklık kaybetmek.
380count onTo rely on someone for support when you need it most.En çok ihtiyaç duyduğunuzda destek için birine güvenmek.
381count onrely or depend ongüvenmek veya bağlı olmakIf I’m ever making a mistake, I can count on my friends to warn me.
382count upTo count all of something or people in a group.Bir gruptaki bir şeyi veya insanları saymak.
383cover upTo use something to conceal something else.Bir şeyi başka bir şeyi gizlemek için kullanmak.
384crack downTo take more action than usual against wrongdoing.Suistimale karşı normalden daha fazla önlem almak.
385cross offTo remove or delete someone or something from a list.Listeden birini veya bir şeyi kaldırmak veya silmek
386cut backWhen you spend less money on something.Bir şeye daha az para harcadığınızda.
387cut downReduceAzaltmakHe has cut down the forest for no reason.
388cut offDetachAyırmakMr Hamilton cut off his relationship with his family.
389cut outTo remove something using a knife or a pair of scissors.Bıçak veya makas kullanarak bir şeyi çıkarmak
390cut upWhen you use a knife or scissors to cut something into several pieces.Bir şeyi birkaç parçaya ayırmak için bıçak veya makas kullandığınızda.
391deal withWhen you do everything you must do to solve a problem or complete.Bir sorunu çözmek veya tamamlamak için yapmanız gereken her şeyi yaptığınızda.
392dive intooccupy oneself with something; to pore over quickly or reach into quicklykendini bir şeyle meşgul etmek; hızlı bir şekilde göz atmak veya hızla ulaşmakI’ll dive into that new TV show later tonight.
393do away withTo dispose of something.Bir şeyi elden çıkarmak.
394do overTo do something again in order to improve or correct mistakes.Hataları düzeltmek veya düzeltmek için bir şeyi yeniden yapmak.
395do withTo make a connection between two or more things.İki veya daha fazla şey arasında bağlantı kurmak.
396do withoutTo manage well without something or someone.Bir şey veya biri olmadan iyi idare etmek.
397doze offTo go to sleep unintentionally.İstemeden uyumak.
398dress upwear nice clothes or put forth in the best lightgüzel kıyafetler giyin veya en iyi ışıkta ortaya çıkınAbed dressed up for the award ceremony.
399drop inTo visit someone unexpectedly or without making arrangements first.Beklenmedik bir şekilde veya önceden ayarlama yapmadan birini ziyaret etmek.
400drop offTo gradually decline/become less.Yavaş yavaş azalmak/azalmak.
401drop outTo quit a school program or training course.Bir okul programından veya eğitim kursundan çıkmak.
402dry offTo dry something or a surface quickly.Bir şeyi veya bir yüzeyi çabuk kurutmak.
403dry outTo remove water or other liquid from a container.Bir kaptan su veya diğer sıvıları çıkarmak
404dry upWhen all the liquid and/or moisture evaporates.Tüm sıvı ve/veya nem buharlaştığında.
405eat upWhen someone consumes all their food.Birisi tüm yiyeceklerini tükettiğinde.
406empty outTo remove everyone or everything from a space.Herkesi veya her şeyi bir alandan kaldırmak
407end upeventually reach some conclusion or destinationsonunda bir sonuca veya hedefe ulaşmakAfter thinking for a day, he ended up taking the job.
408fall apartbreak into piecesparçalarına ayırmakMy new dress completely fell apart after just two washes.
409fall backMove or turn backHareket etmek veya geri dönmekThey fall back from their mission.
410fall behindTo move slower than others.Diğerlerinden daha yavaş hareket etmek.
411fall downTo fall to the ground.Yere düşmek.
412fall forWhen you have an intense attraction to something or someone.Bir şeye veya birine yoğun bir ilgi duyduğunuzda.
413fall inGet in line, line upSıraya girmekThe students are agreed to fall in.
414fall in withAgreeKabul etmekThey are willing to fall in with the agreement.
415fall intoSeparateAyırmakThe apple is fallen into three parts.
416fall offA decrease in somethingBir şeyde azalmaThe leaves are fallen off from the trees.
417fall onAttack fiercely or unexpectedlyŞiddetle veya beklenmedik bir şekilde saldırmakHe falls on his enemy.
418fall outTo fall from or through something.Bir şeyden veya bir şeyden düşmek.
419fall overWhen someone or something falls from an upright position to the ground.Birisi veya bir şey dik bir konumdan yere düştüğünde.
420fall throughCome to nothing, failbaşarısız olmakAll of his dreams fall through by this misdeed.
421fight backWhen you defend yourself/resist an attack, or make an effort against an opponent in a competition.Kendinizi savunduğunuzda/saldırıya direndiğinizde veya bir müsabakada rakibe karşı efor sarf ettiğinizde.
422figure onTo expect or plan for something.Bir şeyi beklemek veya planlamak.
423fill inTo add personal information in the blank spaces of an official document.Resmi bir belgenin boş alanlarına kişisel bilgi eklemek
424fill outTo complete a form.Bir formu doldurmak
425fill upTo fill something completely.Bir şeyi tamamen doldurmak.
426find outdiscover or learnkeşfetmek veya öğrenmekWe’ll have to wait until the next TV episode to find out who the killer is.
427fix upTo make plans or arrangements with someone or for others.Biriyle veya başkaları için planlar veya düzenlemeler yapmak.
428flip outTo become very mad or lose control over your emotions.Çok kızmak ya da duygularınız üzerindeki kontrolü kaybetmek.
429float aroundWhen an object or a person is near, but you cannot pinpoint the exact location.Yakınlarda bir nesne veya bir kişi varken tam yerini tam olarak belirleyemiyorsanız.
430follow upTo find out more about something, or take further action in regards to it.Bir şey hakkında daha fazla bilgi edinmek veya bununla ilgili daha fazla işlem yapmak.
431fool aroundTo waste time doing unimportant or silly things.Önemsiz veya aptalca şeyler yaparak zaman kaybetmek.
432freak outWhen someone becomes irrationally upset or angry, sometimes to the point of confusion.Birisi mantıksız bir şekilde üzüldüğünde veya kızdığında, bazen kafa karışıklığı noktasına gelir.
433get (sth) acrossto make people understand somethinginsanların bir şeyi anlamasını sağlamakThe teacher couldn’t get her ideas across to the students.
434get along / get on / get on withIf people get along, they like each other and they have a good relationship.İnsanlar anlaşırsa, birbirlerinden hoşlanırlar ve iyi bir ilişkileri olur.I can’t get along with the neighbours anymore.
435get around toTo do something that needed to get done at an earlier time.Daha önce yapılması gereken bir şeyi yapmak
436get at sbto criticise someone repeatedlybirini defalarca eleştirmekThe boss always gets on me. I don’t know why he behaves like that.
437get at sthto touch or to reach somethingbir şeye dokunmak veya ulaşmakThe child can’t get at the books on the high shelf.
438get awayEscapeKaçmakThe criminal has gotten away from jail.
439get backTo return to a place.Bir yere dönmek
440get back atTo get revenge.İntikam almak.
441get back toWhen you talk to someone at a later time either because you are busy or you have obtained additional or new information.Meşgul olduğunuz veya ek veya yeni bilgiler edindiğiniz için biriyle daha sonra konuştuğunuzda.
442get behindTo learn, work, or progress more slowly than others.Diğerlerinden daha yavaş öğrenmek, çalışmak veya ilerlemek.
443get byManage with difficulty to liveYaşamak için zorlukla baş etmekIt’s impossible to get by without my father.
444get downDescendalçalmakHold the pillar or you will get down.
445get inArriveVarmakThe boy has got in a few minutes ago.
446get intoAscendYükselmekHe gets into the bus.
447get offEscape a punishmentcezadan kaçmakThe thief is getting off from police custody.
448get off onTo be excited or to truly enjoy doing something.Heyecanlanmak veya bir şeyi yapmaktan gerçekten zevk almak.
449get onProceedİlerlemekYou have to get on in this way.
450get outGo outDışarı çıkmakPlease get out from here right now.
451get out ofTo receive a benefit and/or satisfaction from doing something.Bir şey yapmaktan bir fayda ve/veya memnuniyet elde etmek.
452get overOvercomeÜstesinden gelmekHe gets over all the difficulties.
453get over withTo finish something that needs to get done.Yapılması gereken bir şeyi bitirmek
454get throughSucceedBaşarmakYou will be gotten through after hard work.
455get toTo arrive to or assist someone to a place.Bir yere varmak veya birine yardım etmek.
456get togetherTo meet and spend time together.Tanışmak ve birlikte vakit geçirmek
457get upRiseYükselmekWe should get up early in the morning.
458give awayMakeoverhediye vermekThe principal gives away all the prizes.
459give inCease fightingKavgayı kesmekThe enemies give the battle in after losing their weapon.
460give outDiscloseifşa etmekYou should give out your offense.
461go aboutRoamingdolaşmak, gezinmekI go about in my dream.
462go about sthto deal with somethingbirşey için anlaşmakI want to solve this problem but I don’t know how to go about it.
463go aboutTo take the necessary steps to get something done.Bir işi yapmak için gerekli adımları atmak.
464go afterFollowTakip etmekYou should go after your mentor.
465go after sbto try to catch or stop someonebirini yakalamaya veya durdurmaya çalışmakWe should go after her and tell her the truth.
466go after sthto try to get somethingbir şey elde etmeye çalışmakHe is planning to go after his friend’s project.
467go against sth/sbto oppose or to disagree with someone or somethingbirine veya bir şeye karşı çıkmak veya karşı çıkmakThe people’s votes went against us.
468go aheadto start or to continue to do something, especially after waiting for permissionözellikle izin bekledikten sonra bir şeyi yapmaya başlamak veya devam etmekWhy don’t you go ahead and eat it?
469go along withConsent or agreeİzin vermek veya kabul etmekShe has to go along with the incident.
470go aroundTo follow a circular path.Dairesel bir yol izlemek
471go awayLeaveAyrılmakPlease go away from your workplace.
472go backTo return to a place, time, activity, or a person.Bir yere, zamana, etkinliğe veya bir kişiye dönmek.
473go back onWhen you fail to fulfill a promise you made to someone.Birine verdiğiniz sözü yerine getirmediğiniz zaman.
474go back on/uponWithdrawGeri çekilmekI want to go back on my opinion.
475go beyondTo be more than or better than what is normal or expected.Normalden veya beklenenden daha fazla veya daha iyi olmak.
476go byTo pass someone or something quickly.Birini veya bir şeyi hızlıca geçmek.
477go downSink or crushBatmak veya ezilmekThe ship is going down after hitting the stone.
478go forDecide on, choosekarar vermek, seçmekI went for the rose flower.
479go inTo enter a place, building, room, etc.Bir yere, binaya, odaya vb. girmek
480go in forLike or habitually take part inBeğenin veya alışkanlıkla katılınI go in for sports.
481go in/intoTo enter a place, room, building, etc. usually through a door.Bir yere, odaya, binaya vb. genellikle bir kapıdan girmek.
482go offOf a gun, bomb or similar deviceSilah, bomba veya benzeri bir cihaza aitThe vehicle is going off by an accident.
483go onContinueDevam etmekPlease go on your duty.
484go outTo leave a place or area you’re in.Bulunduğunuz bir yeri veya alanı terk etmek
485go overChangeDeğiştirmekHe goes over his decision.
486go throughReadOkumakShe goes through the sweet story.
487go through withWhen you make a decision to do something, and actually do it.Bir şeyi yapmaya karar verdiğinizde ve onu gerçekten yaptığınızda.
488go upTo move or extend to a higher level or farther North.Daha yüksek bir seviyeye veya daha kuzeye taşınmak veya uzanmak.
489go withTo accompany someone to a place.Bir yere giderken birine eşlik etmek.
490goof aroundTo waste time doing silly or unimportant things.Aptalca veya önemsiz şeyler yaparak zaman kaybetmek.
491gross outTo be disgusted with someone or something.Birinden veya bir şeyden iğrenmek.
492grow out ofTo become too big or too tall for your clothes.Giysileriniz için çok büyük veya çok uzun olmak.
493grow upWhen you physically change from a child to an adult.Fiziksel olarak bir çocuktan bir yetişkine geçtiğinizde.
494hand backWhen you return something to the person who owns it after the person has given it to youBir şeyi, sahibi size verdikten sonra ona iade ettiğinizde
495hand insubmit (especially an assignment)göndermek (özellikle bir görevi)The teacher wants us to hand in our essays through email.
496hand outTo distribute something free to other people.Diğer insanlara ücretsiz bir şey dağıtmak
497hand overTo give upon request or demand.İstek veya talep üzerine vermek.
498hang about/aroundRemain nearyakınında kalYou have to hang about yourself.
499hang aroundTo spend time in a place or an area.Bir yerde veya bölgede vakit geçirmek.
500hang backRemain behindgeride kalmakI never hang back when you speak.
501hang onTo wait for a short timeKısa bir süre beklemekPlease hang on a minute I’ll be back shortly.
502hang outTo hang something, usually wet clothes, to dry.Bir şeyi ,genellikle ıslak giysiler, kurutmak için asmak
503hang upTo stop a phone conversationBir telefon görüşmesini durdurmakDue to her excessive shouting I hung up.
504have onTo wear clothing, cosmetics, perfume, etc.Giyim, kozmetik, parfüm vb. kullanmak
505head backTo go to a place where you’ve been before or where you started from.Daha önce bulunduğunuz veya başladığınız bir yere gitmek
506head forWhen a situation becomes more likely.Bir durum daha olası hale geldiğinde.
507head towardTo move in the direction where someone or something is.Birinin veya bir şeyin olduğu yöne doğru hareket etmek.
508hear aboutWhen you learn details about something or someone.Bir şey veya birisi hakkında detayları öğrendiğinde
509hear ofWhen you learn about something or someone.Bir şey ya da biri hakkında bir şeyler öğrendiğinde.
510heat upTo make something warmer or cause a rise in temperature.Bir şeyi daha sıcak hale getirmek veya sıcaklığın yükselmesine neden olmak.
511help outTo assist people with something.İnsanlara bir konuda yardım etmek.
512hold againstWhen you don’t forgive or have little respect for someone because of something they did.Yaptığı bir şey yüzünden birini affetmediğinizde veya ona çok az saygı duyduğunuzda.
513hold outTo extend your hand or an object in front of you.Elinizi veya önünüzdeki bir nesneyi uzatmak
514hold upTo hold someone or something up in the air.Birini veya bir şeyi havada tutmak.
515hurry upTo do something quickly.Hızlı bir şekilde bir şeyler yapmak
516keep downTo make sound, music and noise minimal.Sesi, müziği ve gürültüyü en aza indirmek
517keep fromTo stop yourself or other people from doing something.Kendini veya başkalarını bir şey yapmaktan alıkoymak.
518keep offTo avoid discussing a particular subject or topic.Belirli bir konuyu veya konuyu tartışmaktan kaçınmak
519keep onTo continue doing something.Bir şeyler yapmaya devam etmek.
520keep toWhen you don’t share information.Bilgi paylaşmadığınızda.
521keep upTo continue to do something.Bir şeyler yapmaya devam etmek.
522kick backTo illegally pay extra money to someone as part of the price.Fiyatın bir parçası olarak birine yasa dışı olarak fazladan para ödemek.
523knock outWhen someone is struck hard enough to cause them to lose consciousness.Birisine bilincini kaybetmesine neden olacak kadar sert vurulduğunda.
524knock overTo make contact with something or someone in such a way itBir şeyle veya birisiyle öyle bir şekilde temasa geçmek
525know aboutTo have knowledge of or be familiar with something.Bir şey hakkında bilgi sahibi olmak veya aşina olmak.
526lay downTo place something on a surface or an object.Bir şeyi bir yüzeye veya bir nesneye yerleştirmek.
527lay offWhen a company or business ends a worker’s employment.Bir şirket veya işletme, bir işçinin işine son verdiğinde.
528lead up toWhen a period of time or a series of events cause an event, situation or conversation to happen.Bir zaman dilimi veya bir dizi olay, bir olay, durum veya konuşmanın gerçekleşmesine neden olduğunda.
529leave [x] outomit or disregardatlamak veya dikkate almamakOrna left the graph out of the presentation. / Orna left out the graph from the presentation.
530leave behindWhen you don’t take something or someone with you when you leave.Giderken yanına bir şey ya da birini almadığında.
531leave offTo accidentally or intentionally not include a person or thing on a list.Yanlışlıkla veya kasıtlı olarak bir kişiyi veya şeyi bir listeye dahil etmemek.
532leave outTo not include someone or something.Birini veya bir şeyi dahil etmemek.
533leave overWhen you have a portion that still remains from something after you have used or eaten the rest of it.Bir şeyin geri kalanını kullandıktan veya yedikten sonra hala kalan bir kısmınız olduğunda.
534let [x] downdisappointhayal kırıklığına uğratmakKamal let Marco down when he arrived late. / Kamal let down Marco when he arrived late.
535let [x] inallow to entergiriş izni vermekClose the door or you’ll let the flies in!
536let [x] knowtell someone somethingbirine bir şey söylemekLet me know as soon as Leslie texts back.
537let downTo disappoint someone.Birini hayal kırıklığına uğratmak.
538let go ofrelease or freebırakmak veya salmakDon’t let go of the rope until I’m safe.
539let onMake clear, evinceAçıklığa kavuşturmak, belli etmekYou don’t want to let on how rich you really are.
540let outMake bigger or loosen sthgevşetmek (ip/kablo/vb’ni)I need to let out this skirt.
541let upWhen someone or something becomes less intense or strong.Birisi ya da bir şey daha az yoğun ya da güçlü hale geldiğinde.
542lie aroundTo be lazy or to not do anything.Tembel olmak ya da hiçbir şey yapmamak.
543lift upTo raise someone or something to a higher level.Birini veya bir şeyi bir üst mertebeye çıkarmak.
544light upTo illuminate something.Bir şeyi aydınlatmak
545lighten upWhen a conversation is changed or a person changes to become less serious.Bir konuşma değiştiğinde veya bir kişi değişerek daha az ciddi hale geldiğinde.
546lock inTo secure people or things behind a closed door.İnsanları veya eşyaları kapalı bir kapının arkasında emniyete almak
547lock outWhen you don’t have the key or passcode to enter a secured place.Güvenli bir yere girmek için anahtarınız veya şifreniz olmadığında.
548lock upWhen you shut the windows and doors of a place or building.Bir yerin veya binanın pencerelerini ve kapılarını kapattığınızda.
549look afterTake care ofilgilenmek, bakmakPlease look after my family.
550look aroundTo turn your head to see what or who is around you.Çevrenizde ne veya kim olduğunu görmek için başınızı çevirmek.
551look atGazebakış atmakPlease look at the window.
552look atTo divert your eyes to someone or something.Gözlerini birine veya bir şeye çevirmek.
553look down onWhen you consider someone or something as unimportant or with little to no value.Birini veya bir şeyi önemsiz veya çok az veya hiç değeri olmayan olarak düşündüğünüzde.
554look down uponHateNefret etmekI look down upon the culprit.
555look forSearchAramakHe is looking for a new job.
556look forward toExpect eagerlyhevesle beklemekI look forward to doing this job.
557look intoInvestigateAraştırmakThe police look into the incident.
558look on, uponWatch without getting involvedKarışmadan izlemekI have looked on at the incident carefully.
559look outBe vigilant and take noticeUyanık olmak ve dikkat etmekThe law enforcer agency are looking out the affected area with enough caution.
560look overTo examine somethingbir şeyi incelemekThe teacher looks over the students.
561look throughInspect carefullydikkatlice incelemekLook through the device.
562look up toThis particular phrasal verb is used to say you view someone with respect and/or admiration.Bu özel deyimsel fiil, birine saygı ve/veya hayranlıkla baktığınızı söylemek için kullanılır.
563look up to [x]admire or idolize someonebirine hayran olmak veya putlaştırmakI looked up to this YouTuber until I read about their scandal.
564look uponObeyİtaat etmekYou have to look upon your responsibility.
565luck outTo have exceptionally good luck.Olağanüstü iyi şansa sahip olmak.
566make awayKillÖldürmekHe made away himself.
567make forMove towards a placeBir yere doğru ilerlemek, yolunu tutmak (ev)I have to make for a new place.
568make forTo go in a certain direction, typically in a hurry.Belirli bir yöne, genellikle aceleyle gitmek.
569make outUnderstandAnlamakI have made out your problem.
570make overTransferAktarMr Joseph is made over from his workplace.
571make upCompleteTamamlamakI made up all of my tasks.
572make up forCompensate for somethingbir şeyi telafi etmekI don’t eat dinner but I make up for it at breakfast.
573mess upWhen something is dirty or unorganized.Bir şey kirli veya düzensiz olduğunda.
574monkey around withTo try to play with or repair a device that you have no true knowledge about.Hakkında gerçek bilgiye sahip olmadığınız bir cihazla oynamaya veya onarmaya çalışmak.
575move inWhen you bring your personal belongings and stuff to a new place where you will live.Kişisel eşyalarınızı ve eşyalarınızı yaşayacağınız yeni bir yere getirdiğinizde.
576move outWhen you permanently remove all your belongings and personal items from a place where you live or stay.Yaşadığınız veya kaldığınız bir yerden tüm eşyalarınızı ve kişisel eşyalarınızı kalıcı olarak çıkardığınızda.
577pay forTo purchase merchandise.Mal satın almak
578pay upTo pay all the money that is owed or asked for.Borçlu olunan veya talep edilen tüm parayı ödemek.
579pick onTo tease and/or criticize someone over a period of time.Birini bir süre boyunca kızdırmak ve/veya eleştirmek.
580pick outWhen you are able to recognize something or someone from a group.Bir gruptan bir şeyi veya birini tanıyabildiğiniz zaman.
581pile upTo put things in a pile or heap.Eşyaları bir yığına koymak.
582piss off[Informal] To be angry about something.[Resmi] Bir şeye kızmak.
583plan aheadTo prepare for a future event or situation.Gelecekteki bir olaya veya duruma hazırlanmak
584plan forTo prepare for a big event or expectation in the future.Gelecekteki büyük bir olaya veya beklentiye hazırlanmak.
585plan onWhen you have the intention to do something.Bir şey yapmaya niyetin olduğunda.
586plug in/intoTo connect an electrical appliance/machine to another piece of equipment or to a power source.Bir elektrikli cihazı/makineyi başka bir ekipmana veya bir güç kaynağına bağlamak
587plug upTo block a narrow passage such as a hole, drain, or pipe so that nothing can flow through.Hiçbir şeyin akmaması için delik, drenaj veya boru gibi dar bir geçidi kapatmak.
588point toWhen you aim at something or someone using your finger or hand.Parmağınızı veya elinizi kullanarak bir şeye veya birine nişan aldığınızda.
589print outTo produce a hard copy of a computer document.Bir bilgisayar belgesinin basılı kopyasını oluşturmak
590pull [x] upretrieve or bring something nearerbir şeyi almak veya yaklaştırmakEugene pulled the document up on his computer. / Eugene pulled up the document on his computer.
591pull offTo succeed in doing something difficult or tricky.Zor veya aldatıcı bir şey yapmayı başarmak.
592pull overTo drive your vehicle to the side of the road to stop.Aracınızı durdurmak için yolun kenarına sürmek.
593pull throughTo recover from an injury or illness.Bir yaralanma veya hastalıktan kurtulmak
594punch inTo enter data or record time on a device.Bir cihaza veri veya kayıt süresi girmek
595punch outTo record the time you leave the workplace using a special clock.İşyerinden ayrıldığınız zamanı kaydetmek için özel bir saat kullanmak
596put [x] onwear or add something to your person or an objectkişinize veya bir nesneye bir şeyler giymek veya eklemekI always put my backpack on before leaving the house. / I always put on my backpack before leaving the house.
597put awayLeaveAyrılmakThey put away from the country.
598put backWhen something is causing a project to slow down.Bir şey bir projenin yavaşlamasına neden olduğunda.
599put downWrite somethingBir şey yazmakCan you put down your address on the paper?
600put forwardTo offer an ideafikir sunmakHe rejected all the objection put forward by the man.
601put inWhen you invest or make a deposit.Yatırım yaptığınızda veya para yatırdığınızda.
602put offTake off, postpone, get rid ofKalkmak, ertelemek, kurtulmakYou must put off your bad habits.
603put onWearGiymekI put on my shoes.
604put outExtinguishsöndürmekPlease put out the light.
605put pastTo not be surprised by a person’s actions. [Always used with the negative]Bir kişinin yaptıklarına şaşırmamak. [Her zaman olumsuz ile kullanılır]
606put toTo cause someone or something to be in a certain state or to do something extra.Birinin veya bir şeyin belirli bir duruma gelmesine veya fazladan bir şey yapmasına neden olmak.
607put togetherBe togetherBirlikte olmakWe should be put together in order to face any danger.
608put upHang upTelefonu kapatmakThe girl put up her clothes on the roof.
609put up toTo encourage or persuade someone to do something.Birini bir şey yapmaya teşvik etmek veya ikna etmek.
610put up withTolerateHoşgörmekHe can’t be put up with the torture.
611read intoto believe that an action, remark, or situation has particular importance or meaning, often when this is not truebir eylemin, sözün veya durumun özel bir önemi veya anlamı olduğuna inanmak, çoğu zaman bu doğru değilse bile Her speech is very clear. Don’t try to read anything else into it.
612read over/throughto read something quickly from the beginning to the endbir şeyi başından sonuna kadar hızlıca okumakYou should read over your exam paper when you have finished.
613ring upTo call someone on the phone.Birini telefonla aramak
614rip offWhen someone asks for a price for something that is too high, when someone cheats or steals.Birisi çok yüksek bir şey için fiyat istediğinde, birisi hile yaptığında veya çaldığında.
615rip upTo tear something (i.e. paper, cloth, etc.) into pieces.Bir şeyi (yani kağıt, kumaş vb.) Parçalara ayırmak.
616rule outWhen someone or something is excluded as a possibility.Birisi veya bir şey bir olasılık olarak dışarıda tutulduğunda
617run acrossTo move or run from one side to the other.Bir taraftan diğerine hareket etmek veya koşmak.
618run afterChaseTakip etmekHe runs after his aim.
619run aroundTo go from one place to another in a hurry.Bir yerden bir yere aceleyle gitmek.
620run awayFleekaçmakThe boy has run away from his house.
621run downTo hit someone or something with a vehicle.Birine veya bir şeye araçla çarpmak.
622run intoFall into, to be involved inİçine düşmek, dahil olmakHe ran into a dangerous place.
623run outBecome exhaustedOlmakThe man is run out.
624run out ofuse all of or drain the supply of somethingbir şeyin tamamını kullanmakIsabella ran out of toilet paper at the worst possible time.
625run overGo over quickly as a reminderhızlıca gözden geçirmekShe ran over without any hesitation.
626run upTo run from a lower elevation or level to a higher elevation or level.Daha düşük bir yükseklik veya seviyeden daha yüksek bir yükseklik veya seviyeye koşmak.
627screw onTo ensure the top of a container/bottle is sealed.Bir kabın/şişenin üstünün sızdırmaz olduğundan emin olmak
628screw out ofTo cheat or deceive someone.Birini aldatmak veya aldatmak.
629screw upTo make a mistake or do something really bad.Bir hata yapmak ya da gerçekten kötü bir şey yapmak.
630see aboutTo seriously think about doing something.Bir şeyi yapmayı ciddi ciddi düşünmek.
631see offTo bid goodbyeveda etmekI am waiting to see my friend off.
632see tomake sure something is donebir şeyin yapıldığından emin olmakI’ll see to watering the plants while you’re gone.
633see-throughDetect the true nature ofGerçek doğasını tespit etmekI see through the incident.
634sell outWhen all the inventory of a particular product has been purchased.Belirli bir ürünün tüm envanteri satın alındığında.
635set [x] uparrange or organizedüzenlemek veya organize etmekSince no one invited me to join their study group, I set one up myself.
636set about sbto attack someonebirine saldırmakThe crowd began to set about him with stones.
637set about sth/doing sthto begin or start doing somethingbir şeyi yapmaya başlamak veya başlamakExamples: I don’t know how to set about the work.
638set forthto begin travelingseyahat etmeye başlamakWe set forth at noon.
639set inBegin and seem likely to continueBaşlamak ve devam etmesi muhtemel görünmekI set my study in because my examination is knocking at the door.
640set offBegin a journeyBir yolculuğa başlamakHe sets off by train.
641set off sthto cause a signal to start somethingbir şeyi başlatmak için bir sinyale neden olmakThe loud sound set off the baby’s crying.
642set outto leave a place and begin a journeybir yerden ayrılmak ve bir yolculuğa başlamakWe set out on a lonely journey.
643set out ( to do something )to start an activity or something with a special aim or intendözel bir amaç veya niyetle bir faaliyete veya bir şeye başlamakShe set out to protect her kids.
644set upEstablishKurmakMr Cambell sets up a new organisation.
645settle downTo begin living a stable and routine life.İstikrarlı ve rutin bir hayat yaşamaya başlamak.
646settle forTo accept something even though it’s not what you want or need.İstediğiniz veya ihtiyacınız olan şey olmasa bile bir şeyi kabul etmek.
647shake upTo mix something in a container by shaking it.Bir kaptaki bir şeyi sallayarak karıştırmak.
648show offdeliberately display abilities or accomplishments in order to impress peopleinsanları etkilemek için kasıtlı olarak yetenek veya başarı sergilemekPanya didn’t need to shoot so many three-pointers; she was just showing off.
649shut [x] offturn off, especially a machinekapatmak, özellikle bir makineyiDon’t forget to shut the water off after your shower. / Don’t forget to shut off the water after your shower.
650shut offTo stop the operation of an electrical or mechanical device.Elektrikli veya mekanik bir cihazın çalışmasını durdurmak.
651shut upTo stop talking.Konuşmayı bırakmak
652sign inTo write your name on a list to indicate the day and time you arrived at a certain place.Belirli bir yere vardığınız gün ve saati belirtmek için adınızı bir listeye yazmak.
653sign outTo write your name on a list to indicate the day and time of your departure.Ayrılacağınız günü ve saati belirtmek için bir listeye adınızı yazmak.
654sit downTo change from a standing to a sitting position.Ayakta durmaktan oturma pozisyonuna geçmek
655slow downTo do something slower.Bir şeyi daha yavaş yapmak
656sneak in/intoTo enter a place quietly to avoid being seen or heard.Görülmemek ve duyulmamak için bir yere sessizce girmek.
657sneak outTo leave a place without being noticed.Fark edilmeden bir yerden ayrılmak.
658sort outTo arrange or separate things into groups according to similarities.Nesneleri benzerliklerine göre gruplara ayırmak veya düzenlemek.
659space outWhen someone’s attention is not in the present momentBirinin dikkati şimdiki anda olmadığında.
660stand againstOpposekarşı çıkmakI want to stand against the matter.
661stand aroundTo stand in one place or area when you should be doing something.Bir şey yapmanız gerektiğinde bir yerde veya alanda durmak.
662stand bySupportDestek olmakHe stands by his friend.
663stand forTo support or represent an idea, belief, etc.Bir fikri, inancı vb. desteklemek veya temsil etmek.
664stand upTo rise from sitting or lying down to a vertical position.Otururken veya yatarken dikey bir konuma yükselmek.
665start offThe beginning of an event, activity or time period.Bir olayın, aktivitenin veya zaman diliminin başlangıcı.
666start outTo begin a trip or venture to some place.Bir yere seyahate veya girişime başlamak.
667start upTo start something.Bir şeye başlamak
668stay offTo avoid discussing a certain subject or topic.Belirli bir konuyu veya konuyu tartışmaktan kaçınmak.
669stay outTo spend time out of your own home.Kendi evinin dışında vakit geçirmek
670stay upTo remain in a place that is higher than ground level.Yer seviyesinden daha yüksek bir yerde kalmak.
671step onTo place your foot on something or someone.Ayağını bir şeyin veya birinin üzerine koymak.
672stick aroundTo stay in a place or with someone for any period of time.Bir yerde veya birisiyle herhangi bir süre kalmak.
673stick outTo extend something outward.Bir şeyi dışa doğru genişletmek.
674stick toWhen something is attached to another by some form of adhesive.Bir şey diğerine bir çeşit yapıştırıcıyla bağlandığında.
675stick upTo use a weapon, especially a gun, to rob someone.Birini soymak için bir silah, özellikle bir silah kullanmak.
676stick withTo continue to use or do something.Bir şeyi kullanmaya veya yapmaya devam etmek.
677stop offTo make a quick stop on your way to a destination.Bir varış noktasına giderken hızlı bir şekilde durmak
678stop overTo visit someone for a short period of time.Birini kısa süreliğine ziyaret etmek.
679straighten outTo make something straight.Bir şeyi düz yapmak
680stress outTo feel very worried, nervous or anxious.Çok endişeli, gergin veya kaygılı hissetmek.
681switch offWhen you move something from the ‘on’ state to the ‘off’ state. Synonymous with “Turn Off.”Bir şeyi “açık” durumundan “kapalı” durumuna getirdiğinizde. “Turn off” ile eş anlamlıdır.
682switch onWhen you move something from the ‘off’ state to the ‘on’ state. Synonymous with “Turn On,”Bir şeyi ‘kapalı’ durumundan ‘açık’ durumuna getirdiğinizde. “Turn On” ile eşanlamlı
683take [x] outmove something outsidebir şeyi dışarıya taşımakPlease take the garbage out before dinner. / Please take out the garbage before dinner.
684take afterresemble, especially with parents and their childrenbenzemek, özellikle ebeveynler ve çocukları ileLi takes after his father when it comes to politics.
685take apartTo disconnect or separate the parts of an object.Bir nesnenin parçalarını ayırmak veya ayırmak
686take backTo return something or someone.Bir şeyi veya birini iade etmek.
687take inTo be successfully tricked or deceived by someone.Birisi tarafından başarılı bir şekilde kandırılmak veya aldatılmak.
688take offPut offErtelemekHe takes off his clothes.
689take outTo remove an object from an area, place or container.Bir nesneyi bir alandan, yerden veya kaptan çıkarmak
690take out onTo direct your anger towards someone or something when you’re really upset about someone or something else.Birisi ya da başka bir şey için gerçekten üzgün olduğunuzda, öfkenizi birine ya da bir şeye yöneltmek.
691take up onWhen you accept an invitation or offer from someone.Birinin davetini veya teklifini kabul ettiğinizde.
692talk down toTo talk to someone as if they are less intelligent than you by conveying a tone of voice or attitude that says so.Bir ses tonunu ya da tavrını aktararak, biriyle senden daha az zekiymiş gibi konuşmak.
693talk intoTo convince someone to do something.Birini bir şey yapmaya ikna etmek.
694talk out ofTo convince someone not to do something.Birini bir şeyi yapmamaya ikna etmek.
695talk toTo have a conversation with someone.Biriyle sohbet etmek
696tear downTo deconstruct a building or home.Bir binayı veya evi yıkmak
697tear offTo remove with force.Zorla kaldırmak
698tell apartTo be able to differentiate something or someone from something or someone else.Bir şeyi veya birini bir şeyden veya bir başkasından ayırt edebilmek.
699tell onTo inform an authoritative figure about what someone else did.Başka birinin yaptığı şey hakkında yetkili bir kişiyi bilgilendirmek.
700think [x] overconsider somethingbir şey düşünmekWhen his parents suggested selling his Pokemon cards, Yosef thought it over.
701think aboutTo consider something prior to making a final decision.Nihai bir karar vermeden önce bir şeyi düşünmek.
702think aheadTo think and plan carefully for a future situation or event.Gelecekteki bir durum veya olay için dikkatlice düşünmek ve planlamak.
703think upTo use your imagination to create a plan, idea, or a solution.Bir plan, fikir veya çözüm oluşturmak için hayal gücünüzü kullanmak.
704throw [x] awaydispose of somethingbir şeyi elden çıkarmakCould you throw that old burrito away? / Could you throw away that old burrito?
705throw awayTo dispose of something you no longer find useful in a waste bin, trash, etc.Artık yararlı bulmadığınız bir şeyi çöp kutusuna, çöp kutusuna vb. atmak
706throw outWhen you get rid of something by putting it in a trash can, bin, etc.Bir şeyi çöp tenekesine, çöp kutusuna vb. koyarak kurtulduğunuzda.
707throw upTo vomit or puke.Kusmak
708top offfill something to the top; to complete something in a special or spectacular wayüstüne bir şey doldurun; bir şeyi özel veya muhteşem bir şekilde tamamlamakMay I top off your beverage?
709track downTo locate someone or something after a long searchUzun bir aramadan sonra birini veya bir şeyi bulmak
710trade inTo exchange something old for something new.Eski bir şeyi yeni bir şeyle değiştirmek.
711trick intoTo convince or persuade someone to believe something untrue or to do something for you.Birini doğru olmayan bir şeye inanması veya sizin için bir şey yapması için ikna etmek
712try onTo see how something fits or looks before purchasing.Satın almadan önce bir şeyin nasıl uyduğunu veya göründüğünü görmek
713try outTo show that you are qualified to do something.Bir şeyi yapmaya yetkili olduğunuzu göstermek
714turn [x] downreject or say “no”reddetmek veya “hayır” demekMy crush turned me down after I asked them out.
715turn aroundWhen someone or something moves until it faces the opposite direction.Birisi veya bir şey ters yöne bakana kadar hareket ettiğinde.
716turn downTo decrease the temperature, sound, etc.Sıcaklığı, sesi vb. azaltmak
717turn inTo give someone or something to the police or someone of authority.Birini veya bir şeyi polise veya yetkili birine vermek.
718turn intoTo transform.dönüştürmek
719turn offStopDurmakPlease turn off your handset now.
720turn onLet it worksçalışmasına izin vermekWe have to turn on all our activities.
721turn outTo attend an event, meeting, etc.Bir etkinliğe, toplantıya vb. katılmak
722turn overTo move an object so that the part that is on top becomes the bottom and vice versa.Bir nesneyi üstte olan kısım alt olacak şekilde hareket ettirmek ve bunun tersi de geçerlidir.
723turn upTo increase the controls of an electronic or mechanical device.Elektronik veya mekanik bir cihazın kontrollerini artırmak.
724use upTo completely consume or use all of a supply.Bir kaynağın tamamını tamamen tüketmek veya kullanmak.
725wait onserve, especially at a restaurantözellikle bir restoranda hizmet etmekBillie eagerly waited at the new table of customers, hoping for a big tip.
726wake upWhen you are finished sleeping.Uykunuz bittiğinde.
727warm upMake something warmSıcak bir şeyler yapI’II warms up some meat for dinner.
728wash offTo remove dirt or unwanted markings with soap and water.Sabun ve su ile kiri veya istenmeyen işaretleri çıkarmak
729wash upTo clean your face, hands, body, etc.temizlemek
730watch outTo be aware of someone or something.Birinin veya bir şeyin farkında olmak.
731wear downTo make the surface or top of something disappear due to friction.Sürtünme nedeniyle bir şeyin yüzeyini veya tepesini yok etmek.
732wear offTo decrease or disappear gradually.Yavaş yavaş azalmak veya yok olmak.
733wear outWhen something is damaged or weakened from use and age.Bir şey kullanım ve eskime nedeniyle hasar gördüğünde veya zayıfladığında.
734wind upTo operate a mechanical device by turning its handle.Kolunu çevirerek mekanik bir cihazı çalıştırmak
735wipe offTo completely remove or clean something from a surface or location.Bir şeyi bir yüzeyden veya yerden tamamen çıkarmak veya temizlemek.
736wipe outTo clean the inside of something.Bir şeyin içini temizlemek.
737wipe upTo remove liquid from a surface using a sponge, towel or cloth, etc.Bir sünger, havlu veya bez vb. kullanarak sıvıyı yüzeyden çıkarmak
738work atBe engaged inmeşgul olmakWe are working at a software company.
739work inTo make time in a busy schedule for a person or an activity.Yoğun bir programda bir kişiye veya bir etkinliğe zaman ayırmak.
740work outWhen a situation, event, plan, or idea is successful.Bir durum, olay, plan veya fikir başarılı olduğunda.
741work upTo gradually improve at or make progress in something.Bir şeyde yavaş yavaş gelişmek veya ilerleme kaydetmek.
742wrap upTo cover something with some kind of special paper.Bir şeyi bir tür özel kağıtla kaplamak.
743zip upTo close an item that has a zipper.Fermuarlı bir öğeyi kapatmak

 

 

 

Tavsiye yazı: Hafıza teknikleri: Hafızanızı geliştirmeniz için 29 Altın Yöntem [Bilim destekli]

 

Test&Quiz. Kendinizi test edin

https://www.englishclub.com/vocabulary/phrasal-verbs-quiz.htm

https://www.englishclub.com/ref/Phrasal_Verbs/Quizzes/

https://www.ldoceonline.com/quiz/phrasal-verbs-quiz1_222

https://www.ecenglish.com/learnenglish

https://eslvideo.com/quiz.php?id=26424

https://test-english.com/grammar-points/

Bu yazıyı çevrenle paylaş;
0Shares

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir